


3.2. OSMANLI DEVLETİ’NİN SİYASİ VARLIĞINA YÖNELİK TEHDİTLER
XIX. yüzyıl başında Osmanlı Devleti, toprak bakımından dünyanın en büyük devletleri arasında yer almaktaydı. Bu geniş sınırlar içinde uzanan toprak ve denizlerin kapladığı alan yaklaşık dört milyon kilometre kareydi. Devletin nüfusu ise yirmi milyon civarındaydı.
1789 Fransız İhtilali ile Avrupa’da bazı değişimler ortaya çıkmıştı. Sınırların yeniden çizildiği Avrupa’da bilim, teknik, politika gibi birçok alanda yeni gelişmeler yaşanmaktaydı. XIX. yüzyıla gelindiğinde Avrupa’daki devletler arası güç dengesinin şartları büyük ölçüde değişmeye başlamıştı. Bu değişim karşısında Osmanlı Devleti dışardan kendisine yönelen tehlikelere karşı, yanına en az bir büyük devleti almak suretiyle siyasi denge meydana getirerek varlığını korumaya çalıştı.
XIX. yüzyılda Avrupa’nın siyasetine İngiltere, Fransa, Avusturya ve Rusya yön vermekteydi. Almanya ve İtalya ise XIX. yüzyıl sonlarında siyasi birliklerini tamamlayıp tarih sahnesine çıktı.
Fransız İhtilali’nin (1789) etkisiyle Avrupa’dan dünyaya yayılan milliyetçilik akımı büyük imparatorlukların yapısını bozmaya başlamıştı. Fransız İhtilali’nin yaydığı milliyetçilik ve ulus devlet anlayışının ülkelerine yayılmasından çekinen devletler bir araya gelerek Fransa’ya karşı savaş başlattılar. On beş yıla yayılan ve Napolyon Savaşları olarak adlandırılan savaşlarla Avrupa’nın siyasi dengesi alt üst olmuştu.
Bu dönemde Avrupa’da uzun süreli savaşlar Fransa’nın yenilmesiyle son buldu. Bozulan dengelerin yeniden kurulmasını amaçlayan Rusya, Avusturya ve Prusya’nın öncülüğünde İngiltere’nin de katılımıyla monarşi yönetimleri Viyana’da bir araya geldi. Viyana Kongresi (1815) Fransa’nın katılımıyla daha da önemli hâle geldi. Avusturya’yı temsil eden Metternich (Meternik), kongreye damgasını vuran diplomatlar arasında yer aldı.
Metternich, Viyana Kongresi’nden itibaren XIX. yüzyılın büyük bir kısmında milletlerarası politikada başrolü oynayacaktır. Viyana Kongresi’nde mutlak krallıklarla yönetilen devletler, milliyetçilik akımına karşı birlikte hareket etme kararı aldı.
1815’te Avusturya’nın başkenti Viyana’da gerçekleştirilen bu kongrede ortaya konan düşünceler, Avrupalı büyük devletlerin Osmanlı Devleti’ne karşı yürütecekleri siyaseti belirledi. Şark Meselesi, politik bir terimdir. Bu terim ilk defa
1815’te Viyana Kongresi’nde kullanıldı. Şark Meselesi, Avrupa devletlerinin XIX. yüzyıl ve sonrasında Osmanlı Devleti’ne karşı yürütecekleri siyaseti ifade eden bir kavramdır. Türkleri Anadolu’dan çıkarmayı amaçlayan Şark Meselesi’ni iki kısımda incelemek mümkündür.
1815’te Viyana Kongresi’nde kullanıldı. Şark Meselesi, Avrupa devletlerinin XIX. yüzyıl ve sonrasında Osmanlı Devleti’ne karşı yürütecekleri siyaseti ifade eden bir kavramdır. Türkleri Anadolu’dan çıkarmayı amaçlayan Şark Meselesi’ni iki kısımda incelemek mümkündür.
Amacı Türkleri Anadolu’dan ve Balkanlar’dan çıkarmak olan Şark Meselesi’nin iki aşaması vardır. Bu meselenin birinci aşaması 1071-1683 arası dönemde Avrupa savunma, Türkler taarruz hâlindedir. Şark Meselesi’nin ikinci aşamasında Avrupalı devletler Balkanlar’daki Hristiyan halkları Osmanlı hâkimiyetinden çıkarmayı hedefledi. Bu amaç doğrultusunda Sırplar, Rumlar ve Bulgarlar başta olmak üzere Osmanlı egemenliğinde yaşayan diğer gayrimüslim halklar isyana
teşvik edildi.
teşvik edildi.
Rusya, Şark Meselesi’nde Osmanlı Devleti’nin jeopolitik öneme sahip topraklarından en büyük payı almaya çalıştı. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Rusya’nın planı ete kemiğe büründü. Çarlık Rusyası, İstanbul’da daimî elçilik açma, Hristiyan Ortodoks mezhebini himaye etme, Boğazlarda serbestçe geçme haklarını elde etti. Avrupalı büyük devletler, bazen aralarında anlaşsalar da genellikle rakiplerinin Osmanlı topraklarından tek başına istifade etmelerine engel oldular. Bu amaçla Batılı güçler Osmanlı Devleti ile birlikte hareket ettiler veya Osmanlı Devleti’ne yardım ederek kendi çıkarlarını korumayı tercih ettiler.
XIX. yüzyıla girildiğinde Avrupalı büyük güçler Şark Meselesi ekseninde Osmanlı Devleti’ne karşı işgalci faaliyetlerine devam ettiler.
1821 Rum İsyanı ve Yunanistan’ın Kurulması
XVIII. yüzyıla gelindiğinde Fransız İhtilali’nden etkilenen Rumlar, Megali İdea adını verdikleri düşünce çevresinde bir araya gelerek isyan hazırlıklarına başladı. Bu düşüncenin temelinde Bizans’ı yeniden diriltme ülküsü yatmaktaydı.
Rumları bağımsızlığa götürecek ilk adım 1814’te Odessa’da gizlice Filik-i Eterya Cemiyeti kurularak atıldı. Bu cemiyet 1894’te Etnik-i Eterya Cemiyeti adını aldı. Görünüşte eğitim-öğretim amacıyla kurulan bu dernek, Rum ayaklanması
için para toplayarak, silah dağıtarak propaganda faaliyetleri yapıyordu. Bizans İmparatorluğu’nu yeniden canlandırmayı amaçlayan cemiyetin 1815 yılında İstanbul’da ilk şubesi açıldı.
Rumların ilk isyanı Boğdan’da Alexander (Aleksandr) İpsilanti tarafından çıkartıldı.
için para toplayarak, silah dağıtarak propaganda faaliyetleri yapıyordu. Bizans İmparatorluğu’nu yeniden canlandırmayı amaçlayan cemiyetin 1815 yılında İstanbul’da ilk şubesi açıldı.
Rumların ilk isyanı Boğdan’da Alexander (Aleksandr) İpsilanti tarafından çıkartıldı.
Rumların asıl isyanı 1821’de Mora Yarımadası’nda başladı. Mora İsyanı ile beraber Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa da Osmanlı Devleti’ne karşı isyan etti. Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, oğlu İbrahim Paşa’yı Mora’ya isyanı bastırmak için gönderdi. Mısır’dan gelen yardım sayesinde Osmanlı Mora İsyanı’nı bastırdı.
Rum İsyanı bastırılınca bu durumdan rahatsız olan İngiltere, Rusya ve Fransa; Osmanlı Devleti’nden Yunanistan’a özerklik verilmesini istediler. Osmanlı Devleti bu isteği reddedince Osmanlı ve Mısır donanmaları 1827’de Navarin’de
baskına uğradı ve yakıldı.
baskına uğradı ve yakıldı.
Rusya yeni topraklar kazanmak için 1828 yılında Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. 1829 yılında Osmanlı Devleti’nin yenilmesi üzerine Edirne Antlaşması yapıldı. Bu antlaşma ile Yunanistan’a bağımsızlık verildi. 3 Şubat
1830’da Londra’da yapılan görüşmelerde Yunanistan Krallığı resmen kuruldu.
1830’da Londra’da yapılan görüşmelerde Yunanistan Krallığı resmen kuruldu.
1839 Tanzimat Fermanı’nın ilanı ile Osmanlı’nın İngiltere ve Fransa’ya yönelmesi Çar I. Nikola’nın hoşnutsuzluğunu son aşamaya getirdi. Rus Çarı I. Nikola Osmanlı Devleti’ni bölmeye ve himaye etmeye karar verdi. 1848 İhtilalleri Fransa başta olmak üzere Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Prusya’nın siyasi açıdan iç yapılarını sarsmıştı. İngiltere, bu süreçte Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünden yana oldu. İngilizler, Rusya’nın 1853’te Osmanlı Devleti’ni
paylaşma teklifi reddetti. Çünkü Ruslar’ın Doğu Akdeniz’e yerleşerek sömürge yollarının güvenliğini tehlikeye atacağını düşünüyorlardı. Bunun üzerine Rus Çarı Osmanlı Devleti hakkında tek başına hareket etme kararı aldı. Hareket noktası ise Kutsal Yerler Sorunu’ydu.
paylaşma teklifi reddetti. Çünkü Ruslar’ın Doğu Akdeniz’e yerleşerek sömürge yollarının güvenliğini tehlikeye atacağını düşünüyorlardı. Bunun üzerine Rus Çarı Osmanlı Devleti hakkında tek başına hareket etme kararı aldı. Hareket noktası ise Kutsal Yerler Sorunu’ydu.
Kutsal Yerler Sorunu
Semavi üç din (İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik) açısından kutsal bir yere sahip olan Kudüs, tarih boyunca önemini korumuştur. Hz. İsa’nın Hristiyanlığı yaydığı yer olması ve Hristiyanlara ait birçok kilise ve tören yerlerinin inşa edilmesi Hristiyanlar için Kudüs’ü kutsal kılıyordu. Ortodoks ve Katolik Hristiyanlar arasında kutsal yerlerin koruyuculuğu üzerinden süregelen rekabetin adı “Kutsal Yerler Sorunu” olarak adlandırıldı.
Rusya, Osmanlı Devleti’ndeki Hristiyanları etkileme amacıyla Ortodoksların koruyucusu durumuna gelmeye çalıştı. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Ruslar bu amaçlarına ulaşmada adımlar atmaya devam ettiler. Fransa, 1846’da kutsal yerler üzerinden yeniden ayrıcalık talep etmesiyle karşısında Rusya’yı buldu. Osmanlı Devleti sorunun çözümü için karma bir komisyon kurarak yeni fermanlar ve menşurlar hazırladı. Alınan kararlar Katoliklerden daha ziyade Ortodoksların çıkarlarına uygun düştü.
Rus Çarı Osmanlı Devleti’ni İngiltere’yle paylaşamayacağını anlayınca devlete baskı yapmak için İstanbul’a olağanüstü yetkilerle donatılmış olan Prens Mençikof’u elçi olarak gönderdi. Rusya, Ortodoksların hamisi olma amacıyla içeriği gizli
bir antlaşmayı Osmanlı Devleti’ne imzalatmak istedi. Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmedi ve Rusların bu isteklerini İngiltere ve Fransa’ya iletti. İngiltere, Rusya’nın amacını bildiğinden Malta’daki donanmasını Çanakkale’ye yolladı. Bu dönemde Osmanlı Devleti, Fransa ve İngiltere arasında toplantılar yapıldı. Rusya bu defa Ortodoksların himayesinin bir senetle kendilerine verilmesini talep etti. Osmanlı Devleti ise kabul edilmesi zor olan bu istekleri reddetti. Bu gelişme
sonucunda 1853’te Mençikof’un İstanbul’u terk etmesiyle iki ülke arasındaki ilişkiler askıya alındı. 1853’te Ruslar, Eflak ve Boğdan’a saldırdı. Bu bölgelerin işgali Osmanlı-Rus savaşını başlattı.
bir antlaşmayı Osmanlı Devleti’ne imzalatmak istedi. Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmedi ve Rusların bu isteklerini İngiltere ve Fransa’ya iletti. İngiltere, Rusya’nın amacını bildiğinden Malta’daki donanmasını Çanakkale’ye yolladı. Bu dönemde Osmanlı Devleti, Fransa ve İngiltere arasında toplantılar yapıldı. Rusya bu defa Ortodoksların himayesinin bir senetle kendilerine verilmesini talep etti. Osmanlı Devleti ise kabul edilmesi zor olan bu istekleri reddetti. Bu gelişme
sonucunda 1853’te Mençikof’un İstanbul’u terk etmesiyle iki ülke arasındaki ilişkiler askıya alındı. 1853’te Ruslar, Eflak ve Boğdan’a saldırdı. Bu bölgelerin işgali Osmanlı-Rus savaşını başlattı.
Viyana’da İngiltere, Fransa, Avusturya ve Prusya arasında bir kongre düzenlendi. Kongre sonucunda Rusya ve Osmanlı Devleti’ne aralarında anlaşmaları için nota gönderildi. Osmanlı Devleti bazı maddelerin değişmesi şartıyla barış antlaşmasını imzalayacağını bildirdi. Rusya kongreden çıkan talepleri kabul etmedi. Osmanlı Devleti’nin 4 Ekim 1853’te Rusya’ya savaş ilan etmesiyle Kırım Savaşı (1853) başladı.
Kırım Savaşı (1853-1856)
Osmanlı Devleti, Rumeli ve Anadolu’da Ruslara karşı yapılan savaşlarda başlangıçta başarılar elde etti. Rusya ise Batum’daki Osmanlı güçlerine yardım götüren ve fırtınadan dolayı Sinop’a sığınan Osmanlı donanmasını bir baskınla
yaktı. Osmanlı tarihinde bu saldırı, Sinop Baskını (1853) adıyla anılmaktadır. İngiltere ve Fransa, Ruslardan Eflak ve Boğdan’ı derhal terk etmelerini, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü tanımalarını ve Ortodokslar üzerindeki
koruyuculuk politikasına son vermesini istedi. Hiçbir isteği kabul etmeyen Rusya ise ordularını Tuna Nehri’nden geçirip işgale devam etti. 1854’te İngiltere ve Fransa, Rusya’ya resmen savaş ilan etti.
yaktı. Osmanlı tarihinde bu saldırı, Sinop Baskını (1853) adıyla anılmaktadır. İngiltere ve Fransa, Ruslardan Eflak ve Boğdan’ı derhal terk etmelerini, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü tanımalarını ve Ortodokslar üzerindeki
koruyuculuk politikasına son vermesini istedi. Hiçbir isteği kabul etmeyen Rusya ise ordularını Tuna Nehri’nden geçirip işgale devam etti. 1854’te İngiltere ve Fransa, Rusya’ya resmen savaş ilan etti.
Osmanlı, İngiliz ve Fransızlardan oluşan yaklaşık 100 bin kişilik ordu 1854 Eylül’ünde Kırım’a çıkarma yaptı. Ruslar 50 bin civarında bir orduya sahipti. Müttefikler savaş başladığında soğuk hava ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmek
zorunda kaldı. 1854’te Kırım Savaşı devam ederken Osmanlı Devleti içine düştüğü mali sıkıntılardan dolayı ilk kez dış borçlanmaya başvurdu. İlk dış borç İngilizlerden alındı.
zorunda kaldı. 1854’te Kırım Savaşı devam ederken Osmanlı Devleti içine düştüğü mali sıkıntılardan dolayı ilk kez dış borçlanmaya başvurdu. İlk dış borç İngilizlerden alındı.
1855 baharında 140 bin askerden oluşan müttefik ordusu savaşa devam etti. Eylül ayına gelindiğinde Sivastopol, Ruslardan geri alındı. Müttefiklerin başarısı, Çar I. Nikola’nın ölümü ve yerine geçen Çar II. Aleksander’ın barış talep etmesi Kırım Savaşı’nı bitirdi.
Paris Barış Antlaşması (1856)
Rusya ile yapılacak barış görüşmeleri için 1856’de Fransa’nın başkenti Paris’te Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa, Avusturya, Prusya ve Piyemonte bir araya geldi. Osmanlı Devleti tarihinde ilk defa Avrupa devletleriyle bir kongreye eşit koşullarda katılıyordu.
1856 Paris Barış Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti Avrupa hukukundan yararlanma hakkı elde ederek Avrupalı bir devlet sayıldı. Karadeniz bu antlaşma ile uluslararası ticarete açıldı. Rusya’nın Karadeniz’de savaş gemisi bulundurması ve liman kurması yasaklandı.
Paris Antlaşması’nda Osmanlı Devleti’nin varlığına yönelik maddeler eklenmiş olsa da İngiltere, Rusya ve Fransa antlaşmanın ruhuna aykırı hareket ederek Osmanlı topraklarından pay almak için mücadele ettiler.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) ve Berlin Kongresi
Avrupalılar için büyük güç olmanın yolu ülkeleri dışındaki bölgelere saldırıp sömürgeleştirmekten geçiyordu. Bu amaçlarını gerçekleştirmenin önünde engel olarak gördükleri devletlerden biri de Osmanlı Devleti’ydi. Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü 1856’dan beri savunan Avrupalı devletler, 1871’den sonra bu siyasetlerini terk edip Şark Meselesi’nden kendileri için pay çıkarmaya çalıştılar.
İstanbul Konferansı öncesinde 1871’de Rusya’nın Paris Barış Anlaşması’nı tanımadığını ilân etmesi Rus tehlikesini tekrar gündeme getirdi. Rusya bu dönemde, Balkan topluluklarını, bir çatı altında toplamayı amaçlayan Panslavizm politikaları doğrultusunda onları Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmaya devam ediyordu. Rusya’nın bu çabaları 1875’te Bosna-Hersek İsyanı ve 1876’da Bulgar İsyanı’nın çıkmasına neden oldu. Balkanlar’da bu gelişmeler yaşanırken II.
Abdülhamit tahta geçmişti. Sırp ve Karadağ isyanları ise devam etmekteydi. Bu isyanlar Osmanlı-Rus savaşlarının adeta ayak sesi oldu. Osmanlı Devleti, Sırp İsyanı’nı başarıyla bastırdı ve Balkanlar’da kontrolü yeniden sağladı.
Abdülhamit tahta geçmişti. Sırp ve Karadağ isyanları ise devam etmekteydi. Bu isyanlar Osmanlı-Rus savaşlarının adeta ayak sesi oldu. Osmanlı Devleti, Sırp İsyanı’nı başarıyla bastırdı ve Balkanlar’da kontrolü yeniden sağladı.
1876’da Balkanlar’daki bu gelişmelerin görüşülmesi amacıyla İstanbul’da bir konferans düzenlenmesi kararlaştırıldı. İstanbul Konferansı (Tersane Konferansı) başladığı esnada Osmanlı Devleti I. Meşrutiyeti ilan etti. Osmanlı Devleti’nin buradaki amaçlarından biri de azınlıklarla ilgili olumsuz bir kararın çıkmasına engel olmaktı.
Konferansa katılan devletler Meşrutiyet’in ilanını ciddiye almadığı gibi Sırbistan ve Karadağ’ın topraklarının genişletilmesini talep ettiler. Ayrıca Osmanlı Devleti’nden Bosna-Hersek ve Bulgaristan’da özerk yönetimler kurulmasını
istediler. Osmanlı Devleti bu taleplerin hiçbirini kabul etmedi.
istediler. Osmanlı Devleti bu taleplerin hiçbirini kabul etmedi.
İstanbul Konferansı’na katılan devletler Londra’da yeni bir protokol imzaladı. Protokolün içeriğinde kabul edilmesi imkân dâhilinde olmayan taleplerin bulunmasından ötürü Osmanlı Devleti, 1877’de Londra Protokolü’nü reddetti.
Londra Protokolü’nün Osmanlı Devleti tarafından reddedilmesi savaş için Rusya’ya bir bahane oldu. Rusya, bu olaydan bir gün sonra genel seferberlik ilân etti. Prens Mençikof 1877’de Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı savaş kararını bir beyanname ile Avrupa’ya bildirdi.
Londra Protokolü’nün Osmanlı Devleti tarafından reddedilmesi savaş için Rusya’ya bir bahane oldu. Rusya, bu olaydan bir gün sonra genel seferberlik ilân etti. Prens Mençikof 1877’de Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı savaş kararını bir beyanname ile Avrupa’ya bildirdi.
Rusya ile diplomatik ilişkilerin kesildiği gün 23 Nisan’da Rusya, Osmanlı Devleti ile savaş hâlinde olduğunu dünyaya ilan etti. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Rumi takvimin 1293 senesinde cereyan etmesinden dolayı bu savaş, 93 Harbi adıyla anıldı.
1877’de Balkanlar üzerinden büyük bir saldırı başlatan Rus ordusu aynı anda Kuzeydoğu Anadolu’ya da yöneldi. Tuna Nehri’nin güneyine geçen Ruslar, Bulgaristan’a girdi ve buradaki Türk köylere yönelik büyük katliamlar yaptı. Süleyman Paşa komutasında Osmanlı ordusu Rusları, Şıpka Geçidi’nde durdurduğu gibi geri çekilmeye zorladı.
Ruslar, Osman Paşa komutasında savunulan Plevne’ye üç defa saldırsalar da istedikleri başarıya ulaşamadı. Rus ordusu geri çekilerek ağır kayıplar verdi. Plevne’yi saldırıyla alamayacağını anlayan Ruslar şehri kuşatma yoluna gitti. Soğuk ve kıtlıktan dolayı Osmanlı ordusunda kayıplar yaşanırken yeni güçlerle ordu takviye edilemedi. Osmanlı ordusu bu kuşatma içinde yok olmaktansa bir yarma hareketiyle kuşatma çemberini aşmaya karar verdi 42 bin kişilik ordu gücü 72 topla; 130 bin Rus ve Romanya askerine ve 450 topa karşı savaştı. Üç kuşatma çemberinden ikisini bölmeyi başaran Osmanlı ordusu üçüncü çemberi aşamayınca teslim olmaya mecbur kaldı.
Plevne’de yaşanan bu gelişmelerden sonra Sırplar, Rusya’nın yanında Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan etti. Rus ordusunun ilerleyişi devam etti ve 20 Ocak’ta Ruslar, Edirne’ye girdi. Sırplar ve Karadağlılar bu durumdan istifade ederek işgal ettikleri yerlerin sınırlarını genişletti.
Doğu Anadolu’da Rus kuvvetleri Kars, Ardahan ve Doğubeyazıt üzerinden üç yönden harekete geçti. 20 Nisan’da Doğubeyazıt, 17 Mayıs’ta Ardahan düştü. Doğubeyazıt ve Ardahan’ı ele geçiren Ruslar bu defa Kars’a yöneldi. Kars yönünde takip edilen Rus ordusu Ahmet Muhtar Paşa’nın saldırısı sonucu beklenmedik bir yenilgi aldı. Rusya’dan gönderilen yeni güçler karşısında Rus ordusu gücünü arttırırken Osmanlı ordusu da sayıca azalmaktaydı. Ekimde Ruslar yeni bir saldırı başlattı. Muhtar Paşa’ya bağlı ordu Erzurum’a çekildi. Erzurum’a geçen Osmanlı ordusunu takip eden Ruslar, 9 Kasım gecesi Aziziye Tabyasına hücum etti. Erzurum halkı şehrin müdafaasına bizzat katıldı. Kahraman bir Türk
kadınının (Nene Hatun) teşviki ve ordu kuvvetlerinin de yardımıyla püskürtülen Rus ordusu Erzurum’a giremeden geri çekildi.
kadınının (Nene Hatun) teşviki ve ordu kuvvetlerinin de yardımıyla püskürtülen Rus ordusu Erzurum’a giremeden geri çekildi.
Kars halkının büyük direnişine rağmen 19 Kasım 1877’de Kars, Rusların eline geçti. Kars’ın düşmesi üzerine Ruslar, bütün kuvvetleriyle Erzurum’u kuşatma imkânını elde etti fakat kış mevsimi geldiğinden böyle bir kuşatma gerçekleşmedi. Ruslar savaşın kesin sonucunu Balkanlar’da elde etmeyi düşünmüşlerdi ve bu amaçla harekete geçmişlerdi. Rusların Balkanlar’da ilerlemesi ve Edirne’ye kadar gelmeleri sonucunda Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kaldı.
Gerçekleştirilen görüşmeler neticesinde 1878’de ateşkes imzalandı. Ateşkes imzalandığında Rus ordusu Edirne işgaline başladı. Ateşkesin maddelerinin birinde Rusların İstanbul-Çatalca’ya kadar gelmelerinin kabulü, Rus ordusunun İstanbul kapılarına dayanması anlamına geliyordu. Bu durumdan fazlasıyla endişelenen Avrupalı devletler meseleye müdahil olmaya başladı. İngiltere, donanmasını Akdeniz’e gönderme kararı aldı.
İngiliz donanmasının İstanbul Boğazı’na geleceğinin Rusya’ya bildirilmesi üzerine Rusya, kamuoyuna İstanbul’un işgal edileceğini duyurdu. İki ateş arasında kalan Osmanlı Devleti, bu süreçte olağanüstü toplantılar düzenledi ve toplantılarda tüm seçenekler değerlendirildi. İngiliz donanması Bursa-Mudanya’ya gelmişti. Ruslar da İstanbul’u işgal etme düşüncesinden vazgeçerek Ayastefanos’da (Yeşilköy) beklemeye başladı. Bir araya gelen Osmanlı ve Rus heyetleri 1878 Ayastefanos Antlaşması’nı imzalayarak savaşa son verdi.
Ayastefanos Antlaşması’nın maddelerine göre Romanya, Sırbistan ve Karadağ’ın bağımsızlıkları tanınarak Osmanlı Devleti’nden ayrıldı. Büyük Bulgaristan Prensliği kurularak Osmanlı Devleti’ne bağlandı. Bosna-Hersek’in Rusya ve Avusturya tarafından ortaklaşa himaye edilmesine karar verildi. Kars, Ardahan, Batum ve Doğubeyazıt Rusya’ya bırakıldı. Girit, Teselya ve Arnavutluk’ta ıslahatların yapılması karar altına alındı.
Özetle Rusya savaş sonrası konumunu güçlendirerek başarı elde etmiş olsa da bu hava kısa sürede Rusya aleyhine dönmeye başladı. Ayastefanos Antlaşması ile çıkarları zedelenen iki devlet Avusturya ile İngiltere oldu. 1870’te İtalya’nın 1871’de Almanya’nın siyasi birliklerini tamamlayarak tarih sahnesine çıkması neticesinde Avusturya bu iki devlete bir hayli toprak kaptırmıştı. Büyük devlet vasfını kaybetmek istemeyen Avusturya genişleme politikasını terk ederek Balkanlar’da ve Adriyatik Denizi çevresinde toprak ve nüfuz kazanmak yolunu seçti. Fakat Rusya’nın Ayastefanos Antlaşması’yla ortaya çıkardığı tablo Avusturya’nın bu planını boşa çıkarttı. Bu yüzden Avusturya kısa süre içinde bu antlaşmanın düzeltilerek yenilenmesini talep etti.
Avusturya ve İngiltere’nin hızlı bir şekilde savaş hazırlığına yönelmesi Rusya’yı telaşlandırdı. Muhtemel bir savaşta İngiltere ve Avusturya’nın yanında Almanya, Osmanlı Devleti ve Romanya’nın da yer alması karşısında Rusya’nın pek
de yapacak bir şeyi yoktu. Bu şartlar karşısında Rusya, Ayastefanos Antlaşması’nın gözden geçirilmesi yolunda yapılan teklifi kabul etti. Rusya, toplanacak kongrede, Paris Barış Antlaşması’nın esaslarının gündeme alınmasına, kesinlikle karşı çıktığını Avrupa’ya ilan etti. 30 Mayıs 1878’de İngiltere ve Rusya arasında gizli bir antlaşma yapıldı. Rusya’dan gizli tutulması şartıyla Avusturya ve İngiltere kendi aralarında gizli antlaşmalar yaptı. İngilizler ayrıca Osmanlı Devleti ile bir dizi görüşme gerçekleştirdi ve bazı önerilerde bulundu. İngiltere, Rus tehlikesinden Osmanlı Devleti’ni koruma amacıyla Kıbrıs Adası’na yerleşmek istedi. 1878’de Kıbrıs Adası’na İngilizlerin gelmesine izin verildi. İngilizlerin geçici bir yerleşme olarak gösterdikleri bu girişim zamanla Kıbrıs’ın İngilizler tarafından işgaliyle sonuçlanacaktır.
de yapacak bir şeyi yoktu. Bu şartlar karşısında Rusya, Ayastefanos Antlaşması’nın gözden geçirilmesi yolunda yapılan teklifi kabul etti. Rusya, toplanacak kongrede, Paris Barış Antlaşması’nın esaslarının gündeme alınmasına, kesinlikle karşı çıktığını Avrupa’ya ilan etti. 30 Mayıs 1878’de İngiltere ve Rusya arasında gizli bir antlaşma yapıldı. Rusya’dan gizli tutulması şartıyla Avusturya ve İngiltere kendi aralarında gizli antlaşmalar yaptı. İngilizler ayrıca Osmanlı Devleti ile bir dizi görüşme gerçekleştirdi ve bazı önerilerde bulundu. İngiltere, Rus tehlikesinden Osmanlı Devleti’ni koruma amacıyla Kıbrıs Adası’na yerleşmek istedi. 1878’de Kıbrıs Adası’na İngilizlerin gelmesine izin verildi. İngilizlerin geçici bir yerleşme olarak gösterdikleri bu girişim zamanla Kıbrıs’ın İngilizler tarafından işgaliyle sonuçlanacaktır.
Ayastefanos Antlaşması sonrası yapılması planlanan kongrenin Almanya’da toplanması kararlaştırıldı.
Berlin Kongresi (1878)
1878’de Almanya’nın başkenti Berlin’de Osmanlı Devleti, Rusya, İngiltere, Avusturya, Fransa, İtalya ve Almanya devletleri bir araya geldi. Osmanlı Devleti, İngiltere’nin Osmanlı çıkarlarının savunmasını beklerken tam tersi bir
durum ile karşılaştı. Bir ay süren çalışmalar neticesinde 1878 Berlin Antlaşması imzalandı.
durum ile karşılaştı. Bir ay süren çalışmalar neticesinde 1878 Berlin Antlaşması imzalandı.
Berlin Antlaşması’na göre Romanya, Sırbistan ve Karadağ resmen bağımsız oldu. Büyük Bulgar Krallığı üç parçaya bölündü: Osmanlı Devleti’ne vergi verecek olan Bulgar Prensliği, idari özerkliğe sahip Doğu Rumeli Eyaleti ve Osmanlı Devleti’ne bağlı Makedonya oluştu. Bosna-Hersek, yönetimi geçici olarak Avusturya’ya bırakıldı. Islahat yapılması şartıyla Makedonya, Osmanlı Devleti’ne bırakıldı. Doğubayazıt’ın Osmanlı Devleti’ne verilmesi şartıyla Kars, Ardahan ve Batum Ruslara bırakıldı.
1878 Berlin Kongresi’nde tartışılan ve antlaşma hükümlerinde yer bulan bir diğer konu Ermeni Meselesi’dir. Avrupalı devletler, Ermeniler için Doğu Anadolu’da ıslahatların yapılmasını istedi. Kongre’de Girit Adası için Avrupalı devletler, adada Rumların lehine düzenlemelerin yapılması istedi.
Özetle, Avrupalı büyük devletler Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma siyasetinden vazgeçtiğini 1878 Berlin Antlaşması ile açıkça ortaya koydu. Bu tehlikeli gidişat karşısında Osmanlı Devleti elindeki seçenekleri değerlendirdi. XIX. yüzyıl boyunca “Denge Stratejisi” yürüten Osmanlı Devleti, Almanya ile siyasi ve askerî alanda yakınlaşma dönemini başlattı.
Ermeni Meselesi
Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde kurulan millet sistemi içerisinde uzun yıllar boyunca Ermeniler, Osmanlı Devleti’nde huzur içinde yaşadılar. Osmanlı Devleti’nde “Millet-i Sadıka” adıyla anılan Ermeniler, devlet içerisinde önemli mevkilere getirilmişti.
1878 Berlin Antlaşması, XIX ve XX. yüzyılda yaşanan Ermeni Meselesi’nin başlangıcıdır. Antlaşmanın 61. Maddesine göre Avrupalı devletler, Osmanlı Devleti’nden Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde zaman geçirmeden ıslahat yapmasını ve güvenliklerinin sağlanmasını istedi. Avrupa devletlerinin desteğiyle Ermenileri, Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmak amacıyla 1887’de İsviçre’nin Cenevre şehrinde Hınçak, 1890’da Tiflis’te Taşnak komitaları kuruldu. Bu tarihten itibaren Ermeniler, I. Dünya Savaşı’na kadar bir dizi isyan ve baskın girişimlerinde bulundu.
Anadolu’nun çeşitli yerlerinde açığa çıkan isyanlar karşısında Müslüman Türk halkının bir kısmı Ermeni komitacıların baskın ve saldırılarından korunmak için yerlerini terk etmek zorunda kaldı.
Erzurum İsyanı (1890)
İstanbul’da programı yapılan bu isyanı Hınçak ve Taşnak komitacıları başlattı. Erzurum isyanı, ondan sonra muhtelif yerlerde devam eden ve Avrupa’nın dikkatini Ermeni Meselesi’ne çeken hareketlerin ilkidir. Bu isyan, Avrupa’ya Osmanlı Devleti’nin Ermenileri katlettiği şeklinde gösterildi. Avrupa, bu gelişmeyi katliam olarak kabullendi.
İstanbul’da programı yapılan bu isyanı Hınçak ve Taşnak komitacıları başlattı. Erzurum isyanı, ondan sonra muhtelif yerlerde devam eden ve Avrupa’nın dikkatini Ermeni Meselesi’ne çeken hareketlerin ilkidir. Bu isyan, Avrupa’ya Osmanlı Devleti’nin Ermenileri katlettiği şeklinde gösterildi. Avrupa, bu gelişmeyi katliam olarak kabullendi.
Kumkapı Gösterisi (1890)
Hınçak Komitesi 15 Temmuz 1890 tarihinde, İstanbul Kumkapı’da bir miting organize ederek ilk gövde gösterisini yaptı. Bu gösterinin amacı kamuoyu oluşturarak İstanbul’daki Ermeni nüfusunu isyana teşvik etmekti.
Merzifon, Yozgat ve Kayseri Olayları (1892) Ermeni komitacıları 1892 yılında Ermenileri isyana yönlendirme amacıyla yurt dışında bastırdıkları bildirileri Samsun, Merzifon, Yozgat ve Kayseri’de dağıtıp astılar. Bu gelişmeler üzerine Hükûmet
gerekli tedbirleri alarak olayların büyümesine engel oldu.
Hınçak Komitesi 15 Temmuz 1890 tarihinde, İstanbul Kumkapı’da bir miting organize ederek ilk gövde gösterisini yaptı. Bu gösterinin amacı kamuoyu oluşturarak İstanbul’daki Ermeni nüfusunu isyana teşvik etmekti.
Merzifon, Yozgat ve Kayseri Olayları (1892) Ermeni komitacıları 1892 yılında Ermenileri isyana yönlendirme amacıyla yurt dışında bastırdıkları bildirileri Samsun, Merzifon, Yozgat ve Kayseri’de dağıtıp astılar. Bu gelişmeler üzerine Hükûmet
gerekli tedbirleri alarak olayların büyümesine engel oldu.
Sason İsyanı (1894)
Kumkapı gösterilerinde yer alanların bir kısmı 1891 yılında Batman’ın ilçesi olan Sason’a gelerek çeteler kurdu. 1894 yılında Hınçak Komitesi bölgede isyanı başlattı. İsyanda birçok Müslüman hayatını kaybetti. Ermeni komiteleri, bu isyandan umduklarını bulamadılar.
Kumkapı gösterilerinde yer alanların bir kısmı 1891 yılında Batman’ın ilçesi olan Sason’a gelerek çeteler kurdu. 1894 yılında Hınçak Komitesi bölgede isyanı başlattı. İsyanda birçok Müslüman hayatını kaybetti. Ermeni komiteleri, bu isyandan umduklarını bulamadılar.
Bâbıâli Olayı (1895)
1895’te Hınçak Komitesi tarafından bir gösteri düzenlendi. Yaklaşık beş bin Ermeni Bâbıâli’ye yürüdü. Silahlı Ermeni komitacıları Bâbıâli’yi basarak büyük bir hâdise çıkarıp Avrupa’nın dikkatini Ermeni Meselesi üzerine çekip Avrupa’nın müdahalesini planladılar. İsyan kısa sürede bastırıldı.
1895’te Hınçak Komitesi tarafından bir gösteri düzenlendi. Yaklaşık beş bin Ermeni Bâbıâli’ye yürüdü. Silahlı Ermeni komitacıları Bâbıâli’yi basarak büyük bir hâdise çıkarıp Avrupa’nın dikkatini Ermeni Meselesi üzerine çekip Avrupa’nın müdahalesini planladılar. İsyan kısa sürede bastırıldı.
Zeytûn İsyanı (1895)
Zeytûn, Maraş vilayetine bağlı, çok dağlık bir kaza merkeziydi. İsyan başladığında hükûmetin aldığı tedbirler sonunda Ermeni komitacılar istediklerini alamadı. Bu gelişme üzerine Avrupa duruma müdahale etti. İsyanı yönetenlerin bir kısmı İngilizlerin yardımıyla bölgeden kaçırıldı.
Zeytûn, Maraş vilayetine bağlı, çok dağlık bir kaza merkeziydi. İsyan başladığında hükûmetin aldığı tedbirler sonunda Ermeni komitacılar istediklerini alamadı. Bu gelişme üzerine Avrupa duruma müdahale etti. İsyanı yönetenlerin bir kısmı İngilizlerin yardımıyla bölgeden kaçırıldı.
Van İsyanı (1896)
(1896)Ermeni komitelerinin teşkilatlandığı yerlerden biri de Van ve çevresidir. 1 Haziran 1896 tarihinde başlayan Van İsyanı’nda yine Ermeni meselesinin arkasındaki devletler devreye girmiş ve komitacılar cezalandırılamamıştır.
(1896)Ermeni komitelerinin teşkilatlandığı yerlerden biri de Van ve çevresidir. 1 Haziran 1896 tarihinde başlayan Van İsyanı’nda yine Ermeni meselesinin arkasındaki devletler devreye girmiş ve komitacılar cezalandırılamamıştır.
Osmanlı Bankası Baskını (1896)
Ermeni komitacılarının bankaları hedef seçmelerinin başlıca sebebi, bu kuruluşların yabancı devletlere ait olmasıdır. Bu olayla Ermeniler tarafından daha fazla dikkat çekme amaçlanmıştır.
Ermeni komitacılarının bankaları hedef seçmelerinin başlıca sebebi, bu kuruluşların yabancı devletlere ait olmasıdır. Bu olayla Ermeniler tarafından daha fazla dikkat çekme amaçlanmıştır.
Sultan II. Abdülhamit’e Suikast Girişimi (1905)
Ermeni komitacılarınca 21 Temmuz 1905 Cuma günü Sultan II. Abdülhamit’e karşı bombalı suikast düzenlendi. Padişah, camiden geç çıktığı için suikasttan kurtuldu ancak birçok vatandaş hayatını kaybetti.
Ermeni komitacılarınca 21 Temmuz 1905 Cuma günü Sultan II. Abdülhamit’e karşı bombalı suikast düzenlendi. Padişah, camiden geç çıktığı için suikasttan kurtuldu ancak birçok vatandaş hayatını kaybetti.
Adana Olayları (1909)
1909 yılında Adana ve havalisinde cereyan eden Ermeni isyanları ve olayları; yol kesme, karakol basma, sivil insanları katletme gibi saldırılar olarak ortaya çıktı. İsyan kısa sürede bastırıldı.
1909 yılında Adana ve havalisinde cereyan eden Ermeni isyanları ve olayları; yol kesme, karakol basma, sivil insanları katletme gibi saldırılar olarak ortaya çıktı. İsyan kısa sürede bastırıldı.
Şark Meselesi’nin bir parçası olan Ermeni Meselesi, isyanlarla çeşitli aşamalardan geçtikten sonra I. Dünya Savaşı’nda yeni bir karakter kazandı. İtilaf devletleri (İngiltere, Fransa ve Rusya) için Ermenileri kullanarak bir savaş başlatmak, Türkleri arkadan vurmak anlamı geliyordu. Ermeni isyanları Türk devletinin varlığını tehdit ediyordu.
1915 Nisan ayı ortalarında Çanakkale Gelibolu’ya asker çıkartılmasından on gün önce İtilaf Devletleri, Ermenilerden genel bir isyan başlatmasını istedi. 15 Nisan’da Van’da, 17’sinde Sason’da, 18’inde Bitlis’te Ermeniler isyan başlattı. Sason’da devlet memurları ve jandarmalar katledildi. 20 Nisan günü Van’ın içinde büyük bir Ermeni ayaklanması başladı.
Rusların Ermenilerle bağlantı kurup beraber hareket etmeleri ve İtilaf devletlerince Gelibolu’ya çıkartma yapılması, Osmanlı Devleti’ni zor duruma düşürdü. 16/17 Nisan gecesi Van Rusların eline geçti. Van, bundan sonra birkaç kez Türklerle, Ermeniler ve onları destekleyen Ruslar arasında el değiştirdi. Ermeni ayaklanmaları yurdun güvenliğini tehlikeye düşürdü. Bu durum karşısında İttihat ve Terakki Hükûmeti tedbir aldı. 27 Mayıs 1915’te Geçici Sevk ve İskân Kanunu (Tehcir Kanunu) çıkartıldı.
Zorunlu göç nedeniyle bazı bölgelerde Ermenilerin silahlı direnişi yüzünden olaylar çıkmış, yollarda asayişsizlik ve hastalık sebebiyle kayıplar olmuş, Türkleri az tanıyan Batı kamuoyu kışkırtılmak istenmişti. Avrupa’da zorunlu göçe, adeta soykırım görüntüsü verilerek Batı’da basın yayın organlarında Türkler karşıtı propagandalar yapıldı.
Makedonya Sorunu
Balkan devletleri toprak ve nüfus bakımından küçük devletlerden oluşuyordu. 1829’da Yunanistan, 1878’de Romanya, Sırbistan ve Bulgaristan bağımsızlıklarına kavuşmuştu. Bu devletlerin Balkan coğrafyasında geleceğe yönelik
bazı planları vardı. Yunanistan “Megali İdea” düşüncesi ile sınırları genişletmeye çalışmaktaydı. Sırplar, Büyük Sırbistan’ı kurmak için çaba sarf ederken Bulgaristan ve Romanya da topraklarını genişletme arzusundaydı.
bazı planları vardı. Yunanistan “Megali İdea” düşüncesi ile sınırları genişletmeye çalışmaktaydı. Sırplar, Büyük Sırbistan’ı kurmak için çaba sarf ederken Bulgaristan ve Romanya da topraklarını genişletme arzusundaydı.
Bu devletlerin hepsinin isteklerinin kesiştiği yer Makedonya’ydı. Hedeflerine ulaşmak için komiteler kurup konsolosluklar ve din adamlarından faydalanmaya başladılar. Osmanlı Devleti, durumun farkında olmakla beraber önlemlerini de almayı ihmal etmedi.
Makedonya’da ilk büyük isyan Manastır şehrinde 2 Ağustos 1903’te başladı. İsyan kısa sürede bastırılsa da başka yeni isyanlar çıktı. 1908’e gelindiğinde bölgedeki Müslim ve gayrimüslim vatandaşlar arasında hürriyetçi düşünceler yayılmaya başladı. II. Abdülhamit’e meşrutiyetin yeniden ilanı ve meclisin açılması yönünde baskılar da arttı. Makedonya’da yaşanan bu gelişmeler neticesinde II. Meşrutiyet 1908’de ilan edildi.
Sonuç itibarıyla Balkan coğrafyasının etnik yapısıyla oynanması planından Makedonya da payını aldı. Makedonya, 1912-1913 yılları arasında cereyan eden Balkan Savaşları sonunda imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırbistan,
Yunanistan ve Bulgaristan arasında paylaştırıldı.
Yunanistan ve Bulgaristan arasında paylaştırıldı.
İtalya ve Almanya’nın Siyasi Birliklerini Kurması
XIX. yüzyıl boyunca Avrupa siyasetinin merkezinde İngiltere, Fransa, Rusya ve Avusturya vardı. Bu siyasete XIX. yüzyılda İtalya ve Almanya katılacaktı. I. Dünya Savaşı’na kadar devam edecek yeni bir siyaset dönemi başladı. İtalya millî birliğinin kurulmasında 1807’de kurulan “Carbonari” (Karbonari) adlı örgüt etkili olmuştur. Gizli bir örgüt olan Carbonari, 1821’e gelindiğinde bağımsızlık ve birlik yanlısı ilk isyanları başlattı. 1848 İhtilallerinde Piyemonte Krallığı öncülüğünde birlik ve bağımsızlık için mücadele veren İtalyanların isyanları sonuçsuz kaldı.
Piyemonte Kontu Cavour (Kavur) ve Fransa İmparatoru III. Napolyon Avusturya’ya karşı ortak mücadele kararı aldı. İki devlet adamı 1858’de gizli bir anlaşma yaptılar ve bir sene sonra Avusturya’ya savaş açtılar. Bu savaşlarla birlikle Piyemonte’nin toprakları genişledi. İtalyanların geniş bir kesimi Piyemonte’nin etrafında birleşti. Kırım Savaşı’na ve Paris Barış Kongresi’ne katılması Piyemonte’nin uluslararası siyasette saygınlığını arttırdı. Prusya’nın bir yandan Avusturya’yı diğer yandan Fransa’yı yenmesi İtalyanlara tarihi bir fırsat verdi. İtalyanlar, 1870’te Roma’yı Avusturya’dan alarak İtalya Devleti’nin kuruluşunu ilan edip millî birliğini tamamen sağladı.
“Demir Şansölye” olarak adlandırılan Bismarck Prusya siyasetinin önde gelen bir şahsiyeti olarak Rusya’da ve Fransa’da büyükelçilik görevini yürütmüştü. Bu dönemde Bismarck, Prusya’nın güçlenmesi için gerekli olan politikanın “kan ve kılıç politikası” olduğu fikrine ulaştı. Tarihe geçen bu ifade Bismarck tarafından uygulanarak Alman siyasi birliğinin yolu açıldı. 1864’te Danimarka’yı, 1866’da Avusturya’yı savaşlarda yenen Prusya’nın önünde engel olarak sadece Fransa
kalmıştı. 1870’te yapılan Sedan Savaşı’nda Fransa, Prusya’ya yenildi. Bu gelişme sonrası 1871’de Fransa’da imzalanan antlaşma ile ilk defa Almanya Devleti adından bahsedildi. Prusya Devleti’nin yerine Almanya’nın kurulmasıyla Alman siyasi birliği de resmen kuruldu.
kalmıştı. 1870’te yapılan Sedan Savaşı’nda Fransa, Prusya’ya yenildi. Bu gelişme sonrası 1871’de Fransa’da imzalanan antlaşma ile ilk defa Almanya Devleti adından bahsedildi. Prusya Devleti’nin yerine Almanya’nın kurulmasıyla Alman siyasi birliği de resmen kuruldu.
Üçlü İttifak ve Üçlü İtilaf
İtalya ve Almanya’nın peş peşe siyasi ve millî birliklerini kurmasıyla Avrupa’daki güç dengesi değişime uğradı. Avrupa siyasetine Rusya, İngiltere, Fransa ve Avusturya’nın yanında Almanya ve İtalya yeni bir güç olarak katıldı. Almanya, 1860-1890 yılları arasında yapılan antlaşmalarla Rusya ve Avusturya-Macaristan’ı yanına çekmeyi başardı. Bu birliğe “Üçlü İttifak” adı verildi. İtalya da daha sonra bu ittifaka katıldı. Rusya ile Avusturya-Macaristan rekabetinden dolayı üçlü ittifak
içindeki denge bozuldu. 1890’da Almanya’da bir taht değişikliği yaşanmıştı. Yeni imparatorla Başbakan Bismarck arasında dış politikada ciddi görüş ayrılıkları yaşanmaya başlamıştı. Bu yüzden Bismarck başbakanlıktan istifa etti.
içindeki denge bozuldu. 1890’da Almanya’da bir taht değişikliği yaşanmıştı. Yeni imparatorla Başbakan Bismarck arasında dış politikada ciddi görüş ayrılıkları yaşanmaya başlamıştı. Bu yüzden Bismarck başbakanlıktan istifa etti.
II. Wilhelm Dönemi’nde Almanya, Çarlık Rusyası’nın kendi yanında yer almasını gereksiz gördü ve 1890’da çarlık Rusya ile süresi dolan antlaşma yenilenmedi. Bu durum Rusya’yı 1894’de Fransa ile anlaşmaya yöneltti. Bu birliğe
İngiltere’nin de katılmasıyla Üçlü İttifak’a karşı “Üçlü İtilaf” bloğu oluşturuldu.
İngiltere’nin de katılmasıyla Üçlü İttifak’a karşı “Üçlü İtilaf” bloğu oluşturuldu.
3.3. MEHMET ALI PAŞA’NIN GÜÇ KAZANMASI
1769 Kavala doğumlu Mehmet Ali Paşa, 18 yaşına geldiğinde askerlik mesleğine girmişti. Mısır’ı Napolyon Bonapart’ın işgalinden kurtarmak için, 1799 yılında Kavala’dan gönderilen askerlerle Kahire’ye geldi. Mehmet Ali Paşa, okuryazar olmamakla beraber çalışkan ve cesur olmasıyla tanındı. Fransızların Mısır’dan çekilmesinden sonra, kısa sürede buradaki başıbozuk askerleri disiplin altına alarak onların komutanlığına yükseldi.
Sultan II. Mahmut düzenli vergisini vermesi ve Hicaz’ı ele geçiren Vehhabileri etkisiz kılması koşuluyla Mehmet Ali Paşa’yı 1805’te Mısır Valisi olarak atadı. Mehmet Ali Paşa, Vehhabi Meselesi’ni çözmek için görevlendirildi ve bunun karşılığında kendisine Necit bölgesi valiliği vaat edildi. Mehmet Ali Paşa, Hicaz’da etkinlik gösteren Vehhabilere karşı harekete geçti. Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa komutasındaki ordu bölgeye gönderildi. İsyan kısa sürede bastırıldı. Mısır ordusu, 1813’te Mekke’yi Vehhabiler’den geri aldı.
Bu hadise İslam âleminde büyük yankılar uyandırdı. Mehmet Ali Paşa’nın adı her tarafa yayıldı. Mehmet Ali Paşa bizzat Hicaz’a giderek tedbirler aldı. Bu esnada Suud bin Abdulaziz’in ölümü Vehhabiliğin azmini kırdı. 1815’te Bass ve Taraba
arasında toplanan Vehhabileri büyük bir mağlubiyete uğrattı.
arasında toplanan Vehhabileri büyük bir mağlubiyete uğrattı.
Vehhabilere karşı ikinci büyük sefer İbrahim Paşa’nın kumandasında 1816’da yapıldı. Vehhabilerin lideri Abdullah Bin Suud esir alındı. Esir alınan Abdullah ile Vehhabilerin önde gelenleri önce Mısır’a sonra İstanbul’a gönderildi ve 1819’da burada idam edildiler.
3.4. KUZEYDEN GELEN TEHLIKE: RUSYA
Boğazlar Meselesi ve Rusya
XVIII. yüzyılda Rus Çarı I. Petro’nun sıcak denizlere inme politikasıyla başlayan yayılmacı siyasetinde İstanbul ve Boğazlar, ayrı bir yere sahipti. Boğazların ele geçirilmesi, Rus dış siyasetinin ana prensibi hâline geldi. Özellikle, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra Rusya’nın Boğazlar üzerindeki talepleri arttı. İstanbul, Rus tehlikesine maruz kaldı. 1833’te Mısır İsyanı’nda Rusya’dan alınan yardım çerçevesinde Rus donanmasının Boğazlardan geçişi Rusları bu bölge
üzerindeki emelleri açısından cesaretlendirdi. Aynı sene imzalanan Hünkâr İskelesi Antlaşması, Rusya için istediği ortamın oluşmasını sağladı.
üzerindeki emelleri açısından cesaretlendirdi. Aynı sene imzalanan Hünkâr İskelesi Antlaşması, Rusya için istediği ortamın oluşmasını sağladı.
Rusya’ya karşı, Boğazlar Meselesi’ni çıkarları doğrultusunda düzenlemeye karar veren Fransa, İngiltere, Avusturya ve Prusya ortak bir noktada buluştu. Geçerliliği sekiz yıl olan Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın 1841’de süresi dolmaktaydı.
1841’de İngiltere’de imzalanan sözleşme (Londra Boğazlar Sözleşmesi) gereğince Rusların Boğazlar üzerindeki ayrıcalığı ortadan kalktı. Boğazlar bu sözleşmeyle uluslararası bir statüye kavuştu.
1856 Paris Antlaşması’yla Boğazlar’ın statüsü 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi esas alınarak yeniden düzenlendi. Antlaşma ile Karadeniz kıyılarında Rusların donanma bulundurma hakkı ellerinden alındı. 1871’de Londra’da yapılan bir toplantıda Ruslara Karadeniz’de yeniden donanma bulundurma hakkı tanındı. Bu tarihten itibaren Rusya, Boğazları yeniden ele geçirme siyasetine başladı.
1841’de İngiltere’de imzalanan sözleşme (Londra Boğazlar Sözleşmesi) gereğince Rusların Boğazlar üzerindeki ayrıcalığı ortadan kalktı. Boğazlar bu sözleşmeyle uluslararası bir statüye kavuştu.
1856 Paris Antlaşması’yla Boğazlar’ın statüsü 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi esas alınarak yeniden düzenlendi. Antlaşma ile Karadeniz kıyılarında Rusların donanma bulundurma hakkı ellerinden alındı. 1871’de Londra’da yapılan bir toplantıda Ruslara Karadeniz’de yeniden donanma bulundurma hakkı tanındı. Bu tarihten itibaren Rusya, Boğazları yeniden ele geçirme siyasetine başladı.
II. Abdülhamit Osmanlı Devleti’nin zor dönemlerden geçtiği yıllarda, Rusya karşısında başta İngiltere’ye daha sonra da Almanya’ya yakınlaşmak suretiyle Boğazların statüsünü korumada başarılı oldu.
I. Balkan Savaşı (1912)
Balkanlar’daki hemen hemen her devlet bir şekilde topraklarını genişleterek kendi ideallerini gerçekleştirmeye çalışıyordu. II. Abdülhamit, Balkanlar’da Osmanlı Devleti hâkimiyetinin sağlanması için denge ağırlıklı bir politika izledi. Makedonya’yı ele geçirmek isteyen Sırp, Yunan ve Bulgarların aralarını açan bir siyaset uyguladı. Fener Rum Patrikhanesine alternatif olarak Bulgar Kilisesi (Eksarhane) ve Sırp Piskoposluğu’nun kurulmasına izin verildi.
Balkan Savaşları’nın çıkmasında etkili olan bir diğer faktör Rusya’dır. Rusya, Osmanlı Devleti’nin İtalya ile yaptığı 1911 Trablusgarp Savaşı’nı fırsat bilip Balkan devletlerini bir çatı altında toplamaya çalışıyordu.
Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ birliğinde en baskın devlet Bulgaristan’dı. Bulgaristan toprak alma konusunda da en fazla istekli olan devletti. Bahsi geçen dört devlet her ne kadar Osmanlı karşıtı bir cephede birleşseler de kendi aralarında uzun vadeli bir ortaklıktan uzak görünüyordu. Bu durum II. Balkan Savaşı’nın çıkmasının temel nedenlerinden biri olacaktır.
Osmanlı ordusu “Şark (Doğu) Ordusu” ve “Garp (Batı) Ordusu” olarak iki koldan savaştı. Şark Ordusu Bulgaristan ile Garp Ordusu ise Yunan, Sırp ve Karadağ güçleriyle savaştı. Sonuçta Osmanlı Devleti beklenmedik bir yenilgi ile karşılaştı. Balkanlar’da büyük oranda toprak kayıplarının yaşanmasının yanında Bulgar ordusu İstanbul’a kadar yaklaştı. Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki Müslüman ahalisiyle bağı koptu. Bu mağlubiyet iç siyasette dengeleri yerinden oynattı. İttihat ve Terakki Partisi, Hürriyet ve İtilaf Partisi ile diğer siyasi gruplar hükûmete baskı yapmaya başladı. Hükûmet değişikliği olsa da gelişmelerin önüne geçilemedi.
Rusya resmî bir açıklama yaparak Bulgarların İstanbul’a girmesi hâlinde donanmasını göndereceğini bildirdi. Rusya ayrıca Ege Adaları’nın Yunanistan’ın eline geçmesinden fazlasıyla rahatsızlık duydu.
Bu savaşın sonuçlarının ortaya çıkardığı tabloya Avrupalı devletler müdahale etti. İngiltere uluslararası bir konferansın yapılmasını önerdi. Londra’da 16 Aralık 1912’de savaş devam ederken taraflar bir araya gelerek barışı görüşmeye
başladılar. Konferansta taraflar sürekli birbirlerinin tekliflerini reddettiği için bir sonuca ulaşılamadı.Görüşmenin kesilmesi üzerine “Düvel-i Muazzama” (İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya-Macaristan, Almanya ve İtalya) olarak adlandırılan altı büyük devlet Osmanlı Devleti’ne ortak bir nota verdi. Bu notayla Osmanlı Devleti üstü kapalı olarak tehdit edilmiş ve devletten I. Balkan Savaşı’ndaki kayıplarını kabul etmesi istemiştir.
başladılar. Konferansta taraflar sürekli birbirlerinin tekliflerini reddettiği için bir sonuca ulaşılamadı.Görüşmenin kesilmesi üzerine “Düvel-i Muazzama” (İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya-Macaristan, Almanya ve İtalya) olarak adlandırılan altı büyük devlet Osmanlı Devleti’ne ortak bir nota verdi. Bu notayla Osmanlı Devleti üstü kapalı olarak tehdit edilmiş ve devletten I. Balkan Savaşı’ndaki kayıplarını kabul etmesi istemiştir.
I. Balkan Savaşı’nda alınan ani ve ağır yenilgi karşısında İttihat ve Terakki Partisi yoğun bir propaganda faaliyetine girişti. Kendilerinin hükûmette olmamasından dolayı bu yenilginin yaşandığını savunan parti, 23 Ocak 1913’te Osmanlı hükûmetine baskın (Bab-ı Ali Baskını) düzenledi. Bu baskınla birlikte İttihat ve Terakki Partisi devletin yönetiminde söz sahibi oldu. İttihat ve Terakki hükûmeti ilk olarak 13 Şubat’ta Bulgaristan’a savaş açarak kuşatma altında
olan Edirne’yi kurtarmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Bulgaristan’ın ani saldırısı sonucu Edirne düştü ve Bulgarların eline geçti. Bu dönemde Ege Denizi’ndeki birçok ada Yunanlıların işgaline, Balkanlar’daki Osmanlı topraklarının bir kısmı da Sırbistan ve Karadağ’ın işgaline uğradı.Sonuçta 30 Mayıs 1913’te Londra Antlaşması imzalandı ve I. Balkan Savaşı sona erdi.
olan Edirne’yi kurtarmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Bulgaristan’ın ani saldırısı sonucu Edirne düştü ve Bulgarların eline geçti. Bu dönemde Ege Denizi’ndeki birçok ada Yunanlıların işgaline, Balkanlar’daki Osmanlı topraklarının bir kısmı da Sırbistan ve Karadağ’ın işgaline uğradı.Sonuçta 30 Mayıs 1913’te Londra Antlaşması imzalandı ve I. Balkan Savaşı sona erdi.
1913 Londra Barış Antlaşması’yla Bulgaristan en fazla toprak kazanan ülke olmasının yanında Ege Denizi’ne ulaştı. Yunanistan Girit Adası’nı ve Selanik’i alarak konumunu güçlendirdi. Sırbistan ve Karadağ topraklarını genişleterek Balkanlar’da güç sahibi oldu.
II. Balkan Savaşı (1913)
Bulgaristan savaş sonrası en fazla toprak kazanan devletti. Bu durum Sırbistan, Romanya, Karadağ ve Yunanistan tarafında rahatsızlığa neden olmuştu. Özellikle Balkan devletleri arasında Makedonya topraklarının paylaşımı meselesi devam eden bir sorundu. 1913 yılının Haziran ayında Bulgaristan’a karşı harekete geçen Yunanistan ve Sırbistan ittifak kurdular.
İttifaktan haberdar olan Rusya, iki ülkeyi uyarsa da Balkanlar’da Bulgaristan karşıtı hava yumuşamadı. Bulgaristan ise eline geçen toprakların paylaşımı konusunda hiçbir ülkenin tavsiyesini dinlemedi. Bulgar kralı, Sırbistan ve Yunanistan’ı hazırlıksız yakalayıp tüm Makedonya’yı ele geçirme amacıyla 30 Haziran 1913’te iki ülkeye birden savaş açtı. Böylece II. Balkan Savaşı başladı.
Bulgaristan’ın ani saldırı hamlesi başarısızlıkla sonuçlandı. Çünkü Sırp ve Yunan güçleri bu saldırıya anında karşılık vermiş hatta Bulgar ordusunu geri çekilmeye zorlamıştı. Osmanlı Devleti, Bulgaristan’ın yenilmeye başlamasıyla savaşa girerek 23 Temmuz’da Edirne’yi Bulgarlardan geri aldı. Kısa süren II. Balkan Savaşı sonunda 10 Ağustos 1913’te Bükreş’te barış antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile birlikte Bulgaristan I. Balkan Savaşı sonrası aldığı toprakların büyük bir kısmını kaybetti.
29 Eylül 1913’te Bulgaristan ile Osmanlı Devleti arasında İstanbul Barış Antlaşması imzalandı. stanbul Antlaşması’yla Bulgaristan-Osmanlı sınırı yeniden çizildi. Edirne ve Kırklareli Osmanlı Devleti’nde kaldı ve Meriç Nehri sınır kabul edildi. Bu antlaşma ile Bulgaristan’daki Türkler ile Bulgarların eşit haklara olması konusunda anlaşıldı. Osmanlı Devleti 14 Kasım 1913’te Yunanistan’la Atina Barış Antlaşması’nı imzaladı. Ege Adaları Meselesi anlaşma sağlanmadığı için zamana bırakıldı. Diğer yandan Atina Barış Antlaşması’yla Yunanistan’daki Türklerin hakları korundu. Son olarak Sırbistan ile İstanbul Antlaşması imzalandı. İki ülkenin ortak sınırı bulunmadığı için sınır tespiti yapılmadı. Antlaşmayla işgal altındaki Makedonya’da kalan Türklerin hukuki statüleri belirlenerek garanti altına alındı.
Kaynakça:AÖF
Kaynakça:AÖF
Yorumlar
Yorum Gönder