Osmanlı Devleti, XVI. yüzyılın sonlarına doğru batıda Avusturya, doğuda Safevilerle mücadele etmiştir. Bu mücadeleler, iç isyanlar, değişen ticaret yollarının Osmanlı ekonomisine olumsuz etkisi, orduda düzenin bozulması Osmanlı Devleti’nin üç kıtaya yayılmış topraklarında merkezî
otoriteyi kaybetmesine neden olmuştur.
otoriteyi kaybetmesine neden olmuştur.
Osmanlı-Habsburg Mücadelesi ve Zitvatorok Antlaşması
Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde Mohaç Meydan Muharebesi (1526) ile Osmanlı-Avusturya (Habsburg) ilişkileri başladı. Avusturya, 1533’te imzalanan İstanbul Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin üstünlüğünü kabul etti. Uzun süre ılımlı seyreden Osmanlı-Avusturya ilişkileri 1593’te Orta Avrupa’da hâkimiyet kurma mücadelesi sebebiyle bozuldu. 1596’da Haçova Muharebesi ile başlayan bu dönemdeki hâkimiyet mücadelesi, 1606’da imzalanan Zitvatorok Antlaşması ile sonuçlandı.
Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde Mohaç Meydan Muharebesi (1526) ile Osmanlı-Avusturya (Habsburg) ilişkileri başladı. Avusturya, 1533’te imzalanan İstanbul Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin üstünlüğünü kabul etti. Uzun süre ılımlı seyreden Osmanlı-Avusturya ilişkileri 1593’te Orta Avrupa’da hâkimiyet kurma mücadelesi sebebiyle bozuldu. 1596’da Haçova Muharebesi ile başlayan bu dönemdeki hâkimiyet mücadelesi, 1606’da imzalanan Zitvatorok Antlaşması ile sonuçlandı.
Habsburg Hanedanı
İlk kez I. Rudolf Dönemi’nde Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’na katılan (1273) Habsburglar, Avusturya’ya uzun yıllar (1278-1918) hüküm süren bir hanedandı. Hollanda’yı, Flemenkleri, Castilla (Kastilya) ve Aragonları evlilikler yolu ile egemenliğine aldı. 1521′de I. Ferdinand, Macaristan kralının kızı ile evlenerek bu krallığı da topraklarına kattı. Daha sonra İspanya’ya egemen olan Habsburglar XVI ve XVII. yüzyıllar arasında Avrupa’nın en güçlü devletleri arasında yer aldı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra mutlak monarşilerle birlikte Habsburg Hanedanlığı son buldu. Beydilli, 1991, ss.174-176’dan düzenlenmiştir.
İlk kez I. Rudolf Dönemi’nde Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’na katılan (1273) Habsburglar, Avusturya’ya uzun yıllar (1278-1918) hüküm süren bir hanedandı. Hollanda’yı, Flemenkleri, Castilla (Kastilya) ve Aragonları evlilikler yolu ile egemenliğine aldı. 1521′de I. Ferdinand, Macaristan kralının kızı ile evlenerek bu krallığı da topraklarına kattı. Daha sonra İspanya’ya egemen olan Habsburglar XVI ve XVII. yüzyıllar arasında Avrupa’nın en güçlü devletleri arasında yer aldı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra mutlak monarşilerle birlikte Habsburg Hanedanlığı son buldu. Beydilli, 1991, ss.174-176’dan düzenlenmiştir.
İstanbul Antlaşması (1533)
Dönemin Padişahı: Kanuni Sultan Süleyman
Dönemin Vezir-i Âzamı: İbrahim Paşa
Önemli Maddeleri
• Avusturya, Macaristan üzerindeki veraset iddialarından vazgeçecek.
• Avusturya’nın Macaristan’da fiilen hâkim olduğu topraklar kendisine ait sayılacak.
• Avusturya Arşidükü (Kralı) (Görsel 1.1) Osmanlı vezir-i âzamına (Görsel 1.2) denk sayılacak.
• Avusturya, elindeki bu topraklar için her yıl Osmanlı Devleti’ne otuz bin altın vergi verecek.
• Avusturya ile Macaristan’ın hâkim oldukları topraklarda bir sınır hattı Osmanlı Devleti’nin temsilcileri gözetiminde belirlenecek.
• Avusturya, Macaristan üzerindeki veraset iddialarından vazgeçecek.
• Avusturya’nın Macaristan’da fiilen hâkim olduğu topraklar kendisine ait sayılacak.
• Avusturya Arşidükü (Kralı) (Görsel 1.1) Osmanlı vezir-i âzamına (Görsel 1.2) denk sayılacak.
• Avusturya, elindeki bu topraklar için her yıl Osmanlı Devleti’ne otuz bin altın vergi verecek.
• Avusturya ile Macaristan’ın hâkim oldukları topraklarda bir sınır hattı Osmanlı Devleti’nin temsilcileri gözetiminde belirlenecek.
Zitvatorok Antlaşması (1606)
Dönemin Padişahı: I. Ahmet
Dönemin Vezir-i Âzamı: Murat Paşa
Dönemin Vezir-i Âzamı: Murat Paşa
Önemli Maddeleri
• Avusturya’nın Macaristan için ödediği vergi kaldırılacak.
• Avusturya sadece bir defaya mahsus iki yüz bin altın tazminat ödeyecek.
• Avusturya Arşidükü (Kralı) (Görsel 1.3) protokol bakımından Osmanlı padişahına (Görsel 1.4) denk sayılacak.
• Yazışmalarda “Avusturya Kralı” yerine “Roma Cesarı” unvanı kullanılacak.
• Her iki taraf birbirine zarar vermekten kaçınacak.
• Antlaşma yirmi yıl geçerli olacak.
• Avusturya’nın Macaristan için ödediği vergi kaldırılacak.
• Avusturya sadece bir defaya mahsus iki yüz bin altın tazminat ödeyecek.
• Avusturya Arşidükü (Kralı) (Görsel 1.3) protokol bakımından Osmanlı padişahına (Görsel 1.4) denk sayılacak.
• Yazışmalarda “Avusturya Kralı” yerine “Roma Cesarı” unvanı kullanılacak.
• Her iki taraf birbirine zarar vermekten kaçınacak.
• Antlaşma yirmi yıl geçerli olacak.
Zitvatorok Antlaşması ile Osmanlı Devleti dış politikada prestij kaybetti. Osmanlı Devleti, Macaristan’dan toprak elde etme gayretinden vazgeçtiği gibi Avusturya’nın ödemekle mükellef olduğu vergilerin kaldırılmasını da kabul etti. Bu kazanımlar Avusturya’nın siyasi protokolde büyük devlet olduğunun kabul edilmesini, Osmanlı Devleti ile diplomatik protokolde eşit olmasını sağladı.
Osmanlı – Safevi İlişkileri
Akkoyunlu Devleti’nin yıkılmasından sonra İran coğrafyasında XVI. yüzyılın başlarında Safeviler etkili olmaya başladı. III. Murat Dönemi’nde (1574-1595) Safevilerin Osmanlı Devleti topraklarındaki yıkıcı, bölücü faaliyetleri ve İran topraklarından geçen ticaret kervanlarını yağmalamaları tekrar savaşları başlattı. 1590’da imzalanan Ferhat Paşa Antlaşması ile Tebriz, Karabağ, Dağıstan ve Şirvan gibi yerler Osmanlı Devleti’nin eline geçti. Osmanlı Devleti bu antlaşma ile doğudaki en geniş sınırlarına ulaştı.
III. Mehmet Dönemi’ndeki (1595-1603) iç isyanlar ile Osmanlı-Avusturya mücadelesini fırsat bilen Safeviler Tebriz, Nahcivan ve Erivan’ı ele geçirdi. I. Ahmet Dönemi’nde (1603-1617) Safevilerin saldırıları uzun süreli savaşlara dönüştü. Bu savaşlar 1612’de imzalanan Nasuh Paşa Antlaşması ile sona erdi.
II. Osman (Genç) Dönemi’nde (1618-1622) Osmanlı Devleti’nin Safeviler üzerine sefer düzenlemesi sonucu Serav Antlaşması (1618) imzalandı.
II. Osman (Genç) Dönemi’nde (1618-1622) Osmanlı Devleti’nin Safeviler üzerine sefer düzenlemesi sonucu Serav Antlaşması (1618) imzalandı.
IV. Murat (1623-1640), 1635’te İran üzerine düzenlenen Revan Seferi’ni bizzat komuta etmiştir.. Osmanlı ordusunun İstanbul’a dönmesiyle Safeviler tekrar saldırıya geçti. IV. Murat bunun üzerine Bağdat Seferi’ne çıktı. Bağdat Kalesi’ni
aldı ve Safevilerle 1639’da Kasr-ı Şirin Antlaşması’nı imzaladı. Kasr-ı Şirin Antlaşması ile Revan Safevilerde, Bağdat Osmanlı Devleti’nde kaldı. İki taraf arasında Zagros Dağları sınır kabul edildi. Osmanlı Devleti ile İran arasında yapılan Kasr-ı Şirin Antlaşması bazı küçük değişiklikler dışında bugünkü Türkiye-İran sınırını da belirledi.
aldı ve Safevilerle 1639’da Kasr-ı Şirin Antlaşması’nı imzaladı. Kasr-ı Şirin Antlaşması ile Revan Safevilerde, Bağdat Osmanlı Devleti’nde kaldı. İki taraf arasında Zagros Dağları sınır kabul edildi. Osmanlı Devleti ile İran arasında yapılan Kasr-ı Şirin Antlaşması bazı küçük değişiklikler dışında bugünkü Türkiye-İran sınırını da belirledi.
Osmanlı Devleti’nin XVII. Yüzyılda Karşılaştığı Stratejik Tehditler
Osmanlı-Lehistan İlişkileri Karadeniz’in kuzeybatısında yer alan Lehistan (Harita 1.3) ile Osmanlı Devleti’nin ilişkileri II. Murat Dönemi’nde (1421-1451) başladı. Osmanlı Devleti’nin XVI ve XVII. yüzyıllarda Avusturya, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu ve Rusya ile mücadele ettiği dönemde Lehistan, tampon bölge konumundaydı. Lehistan’ın aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin Baltık Denizi’ne ulaşabileceği geçiş koridoru olması da stratejik önemini arttıran sebeplerdendi.
XVII. yüzyılın başlarında Lehistan’ın, Osmanlı Devleti’nin himayesinde bulunan Eflak, Boğdan ve Erdel’in iç işlerine müdahalesi ve Osmanlı topraklarına saldırılar düzenleyen Kazakları koruması üzerine II. Osman 1621’de Lehistan Seferi’ne çıktı. Osmanlı ordularına Tatarlar yardım ederken Lehistan ordularına da Kazaklar yardım etti. Yaklaşık bir ay devam eden mücadeleden her iki taraf da net bir sonuç alamadı.
Lehistan 1672’de Osmanlı Devleti’nin himayesindeki Ukrayna’ya saldırdı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, Lehistan’a sefer düzenledi. Sefer sonucunda Podolya bölgesindeki Kamaniçe Kalesi (Görsel 1.6) ele geçirilince Lehistan barış istemek zorunda kaldı. İki taraf arasında 1672’de Bucaş Antlaşması imzalandı. Bucaş Antlaşması’na göre Podolya Osmanlıya, Ukrayna ise Osmanlının egemenliğindeki Kazaklara bırakıldı. Antlaşmaya göre Osmanlı Devleti’ne yıllık ödemesi gereken vergiyi vermek istemeyen Lehistan antlaşmaya karşı çıkıtı. Antlaşmada yer alan vergi maddesi kaldırıldı. 1676’da antlaşma ikinci kez imzalandı. Osmanlı Devleti bu antlaşma ile batıdaki en geniş sınırlarına ulaştı.
Lehistan, 1683’te Avusturya İmparatorluğu, Rusya, Venedik, Malta gibi güçlerin oluşturduğu Kutsal İttifak’ın içinde yer alarak Osmanlı Devleti’ni tehdit etmeye devam etti. Osmanlı Devleti 1699’da Karlofça Antlaşması ile Podolya ve Ukrayna’yı Lehistan’a bırakmak zorunda kaldı.
Lehistan, 1683’te Avusturya İmparatorluğu, Rusya, Venedik, Malta gibi güçlerin oluşturduğu Kutsal İttifak’ın içinde yer alarak Osmanlı Devleti’ni tehdit etmeye devam etti. Osmanlı Devleti 1699’da Karlofça Antlaşması ile Podolya ve Ukrayna’yı Lehistan’a bırakmak zorunda kaldı.
Osmanlı-Venedik İlişkileri
Venedik, İtalya Yarımadası’nın kuzeydoğusunda, Adriyatik Denizi’nin kıyısında yer alan VII. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüş denizci bir şehir devletiydi. Osmanlı-Venedik ilişkileri iki devlet için stratejik öneme sahip olan Akdeniz’de üstünlük kurma mücadelesi ile başladı.
Fatih Sultan Mehmet, Venediklilere bazı imtiyazlar vererek iki devlet arasındaki ilişkilerin uzun süreli barış sürecine girmesini sağladı. Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde Akdeniz’de üstünlüğün Osmanlı Devleti’ne geçmesi denizci
bir devlet olan Venediklilerle ilişkilerin bozulmasına neden oldu.
bir devlet olan Venediklilerle ilişkilerin bozulmasına neden oldu.
II. Selim Dönemi’nde Kıbrıs’ın alınması (1571) ile Venedikliler, Akdeniz’de üs olarak kullanabilecekleri Girit’e yoğunlaştı. Venediklilerle birlikte Girit’e yerleşen Malta ve diğer Hristiyan deniz korsanlarının Türk ticaret ve hac gemilerine zarar vermesi, can ve mal güvenliğini tehdit etmesi Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki hâkimiyetini zedeledi.
Venedik, 1656’da İstanbul üzerine bir saldırı düzenledi. Venediklilerle mücadele uzun yıllar devam etti. Osmanlı Devleti ancak 1669 yılında Kandiye Kalesi’ni ele geçirerek Girit Adası’nı fethedebildi.
Osmanlı-Malta İlişkileri
Malta, Akdeniz’in ortasında doğu-batı yönündeki geçiş noktasını koruyan özel konumu, dünyanın en korunaklı doğal limanlarına sahip oluşu ve yıl boyunca ılıman iklimi ile tarih öncesi çağlardan beri çeşitli kültürlere ait yerleşimlere sahne olmuş ve buna bağlı olarak küçük yüzölçümünden beklenmeyen tarihî zenginliğe sahip bir ülkedir.
Kanuni Sultan Süleyman 1522 yılında Rodos Adası’nı aldı. Rodos’taki şövalyeler de Malta Adası’na yerleşti. 1565 yılındaki şiddetli hücumlar son derece müstahkem Malta surlarını aşamadı. Tecrübeli denizci Turgut Reis Malta’da hayatını kaybetti. Osmanlı kuvvetleri büyük kayıplar verdi. Malta Adası alınamadı.
Osmanlı-Rusya İlişkileri
Osmanlı Devleti’nin kuzey sınır komşusu olan Rusya’nın güçlenmeye başlaması XVI. yüzyılın başlarında gerçekleşti. XVI. yüzyılın ikinci yarısında Hazar Denizi civarında bulunan Türkistan Hanlıklarını hâkimiyeti altına alması, İslam dünyasının lideri olan Osmanlı Devleti’nin tepkisini çekmişti.
Rusya, Ukrayna’nın Osmanlı himayesinde olması yüzünden Batı’ya da açılamıyordu. Kuzeyde İsveç başa çıkamayacağı kadar güçlü bir rakipti. Üstelik Osmanlı hâkimiyetinde bulunan Kırım hanları varlıklarını ve geçimlerini Rus topraklarına yaptıkları akınlara borçluydu. Dolayısıyla Rusya’nın büyümesi için Osmanlı engelini aşması mutlak bir zaruretti ancak Rusya’nın nüfus, teknolojik ve ekonomik olarak buna gücü yoktu.
XVII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü ekonomik ve siyasi buhranlar ile İran savaşları, Rusya’ya zaman zaman bu fırsatı verdi. Kırım Tatarlarının Ruslara ve Kazaklar’a yaptıkları akınlar Osmanlı-Rus ilişkilerinin bozulmasına sebep oldu. Bazen de Rusların himayesindeki Kazaklar Osmanlı topraklarına giriyorlardı. İşte bu akınlardan birinde Kazak liderlerinin Ruslara sığınması ve Osmanlı himayesindeki Ukrayna’nın Rusya’nın istilasına uğraması Osmanlı Devleti
ile Rusya’yı karşı karşıya getirdi.
ile Rusya’yı karşı karşıya getirdi.
Çehrin’deki (Bahçesaray) kale savunmasında Kazaklara yardım eden Rusya, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya boyun eğerek çekilmek zorunda kaldı (1678).
1680 yılında bizzat IV. Mehmet’in katılımıyla sefere çıkılması, Rusları telaşlandırdı ve barışa zorladı. 20 yıllık bir barış antlaşması imzalanarak Özi Nehri Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki sınırı oluşturdu (Bahçesaray-1681).
II. Mustafa Dönemi’nde (1695-1703) Osmanlı Devleti’nin Avusturya ve Venedik cephesinde aldığı yenilgiler bir kez daha Rusya ile sıcak bir dönemin başlamasına yol açtı. ilk kuşatmadaki eksikliklerini gideren Çar I. Petro, ertesi yıl Azak’ı nehirden ve karadan olmak üzere, ikinci defa kuşatıp ele geçirdi (1696). Bu önemli kalenin düşmesi Çar I. Petro’yu Karadeniz’e çıkma konusunda ümitlendirmiş, Osmanlı Devleti’ni ise endişelendirmişti. Azak Kalesi’nin Ruslar’ın
eline geçmesi Karlofça müzakerelerinde Osmanlılara karşı Rusya’nın durumunu güçlendirdi. Daha sonra Azak Kalesi İstanbul Antlaşmas’ıyla (1700) Rusya’ya bırakıldı.
eline geçmesi Karlofça müzakerelerinde Osmanlılara karşı Rusya’nın durumunu güçlendirdi. Daha sonra Azak Kalesi İstanbul Antlaşmas’ıyla (1700) Rusya’ya bırakıldı.
Osmanlı-Avusturya İlişkileri
Avusturya, I. Kosova Muharebesi’nde (1389) müttefik orduların mağlubiyetinden ilk defa rahatsız oldu ve Osmanlı Devleti’ni Haçlı Seferleri’yle durdurmayı denedi. Bu safhada Osmanlı-Avusturya ilişkileri, Avusturya’nın Haçlı Seferleri’ne, asker göndererek yardım etmesinin dışında hemen hemen yok denecek kadar azdı. 1526’da Kanuni Sultan Süleyman’ın Mohaç Muharebesi’nde Macar ordusunu hezimete uğratması ile Macaristan toprakları Osmanlı Devleti’nin kontrolüne girdi.
II. Viyana Kuşatması
Avusturya’nın Osmanlı kontrolündeki Erdel’in iç işlerine karışmasından dolayı Köprülü Fazıl Ahmet Paşa Avusturya Seferi’ne çıktı. Osmanlı Devleti karşısında direnemeyen Avusturya barış anlaşması teklifinde bulundu. İki taraf arasında 1664’te Vasvar Antlaşması imzalandı.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın komuta ettiği Osmanlı ordusu 1683’te Viyana’yı kuşattı. , Kırım Hanı’na kuşatma esnasında Avusturya’ya dışarıdan yardımın gelmesini engelleme görevini verdi ancak Kırım Hanı, Lehistan
ordusunun Tuna’yı geçip Osmanlı ordusuna arkadan saldırmasına engel olamadı. İki ateş arasında kalan Osmanlı ordusu ağır bir mağlubiyet aldı. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, orduyu Belgrad’a çekti. İlkbaharda tekrar Viyana’yı kuşatmak için planlar yaptı ancak Viyana Kuşatması’ndaki başarısızlığından dolayı idam edildi.
ordusunun Tuna’yı geçip Osmanlı ordusuna arkadan saldırmasına engel olamadı. İki ateş arasında kalan Osmanlı ordusu ağır bir mağlubiyet aldı. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, orduyu Belgrad’a çekti. İlkbaharda tekrar Viyana’yı kuşatmak için planlar yaptı ancak Viyana Kuşatması’ndaki başarısızlığından dolayı idam edildi.
1683 yılından itibaren Osmanlı ülkesinin Köprülü Mehmet Paşa’dan sonra bulduğu huzur ortamı bu yenilgi ile son buldu.
Kutsal İttifak
Papa, Leh Kralı ile Avusturya İmparatoru’nu barıştırarak Osmanlı Devleti’ne karşı bir ittifakın oluşmasını sağladı. 1684 yılında Venedik ve Malta da bu ittifaka dâhil oldu. Yüzyılın sonlarında savaşın bitmesine yakın Rusya bu birliğe girdi.
II. Viyana Kuşatması’ndaki bozgundan sonra 1699 yılına kadar birçok cephede süren bu savaşlar Osmanlı’nın Avrupa’daki yenilmez imajını sarstı. Kutsal İttifak denilen bu haçlı kuvvetleri on altı yıl boyunca Osmanlı Devleti’yle
savaştılar. Osmanlı Devleti bu süreçte birçok cephede savaşmıştır. Bu savaşlarda en ağır yenilgileri Salankamen (1691) ve Zenta’da (1697) almıştır.
savaştılar. Osmanlı Devleti bu süreçte birçok cephede savaşmıştır. Bu savaşlarda en ağır yenilgileri Salankamen (1691) ve Zenta’da (1697) almıştır.
Karlofça Antlaşması (1699)
İngiltere ve Hollanda aracılığıyla Macaristan’ın Karlofça kasabasında, Avusturya, Lehistan, Venedik ile Osmanlı Devleti arasında, 1699’da Karlofça Antlaşması imzalandı. Karlofça Antlaşması ile Lehistan’a Podolya, Venedik’e
Mora ve Dalmaçya kıyıları, Avusturya’ya ise Banat ve Temeşvar hariç Macaristan’ın tamamı verildi. Bu antlaşmayla Osmanlı Devleti batıda ilk kez toprak kaybetti. Antlaşma müzakerelerine katılan Rusya ise uzun vadeli bir barışa yanaşmayarak iki yıllık bir antlaşma imzaladı. 1700 yılında da Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan İstanbul Antlaşması ile Azak Kalesi Rusya’ya bırakıldı.
Mora ve Dalmaçya kıyıları, Avusturya’ya ise Banat ve Temeşvar hariç Macaristan’ın tamamı verildi. Bu antlaşmayla Osmanlı Devleti batıda ilk kez toprak kaybetti. Antlaşma müzakerelerine katılan Rusya ise uzun vadeli bir barışa yanaşmayarak iki yıllık bir antlaşma imzaladı. 1700 yılında da Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan İstanbul Antlaşması ile Azak Kalesi Rusya’ya bırakıldı.
Avrupalı Devletler Açısından Karlofça Antlaşması
Venedik | Osmanlı Devleti, Venedik’e önemli oranda toprak vermek zorunda kaldı, Akdeniz’e açılan kapıların kilidi konumunda olan Mora Yarımadası, Çuha ve İyonya adalarını teslim etti. Boğazlar’ın abluka altına alınması tehlikesi artık kapıdaydı. Venedik açısından Karlofça başarısız bir antlaşma idi. İttifak içerisinde en çetin mücadeleler Venedik tarafından yapıldığı hâlde ticarî önemi olan adalar kendisine verilmedi. Fakirleşen Mora Yarımadası ve halkı Venedik için bir yük olarak görülmekteydi. Venedikler, coğrafi yakınlığı nedeniyle Osmanlı Devleti’nin toparlanır toparlanmaz kendilerine saldıracağına inanıyorlardı. Ümitlerini Kutsal İttifak’a bağlamışlar ve Habsburglara bağımlı hâle gelmişlerdi. |
Avusturya | Karlofça Antlaşması hükümleriyle Osmanlı reayası olan Katoliklere mezhep hürriyeti verilmesi Avusturya’nın gücü yettiği zamanlarda iç politikaya müdahale etmesine imkân tanıyacaktı. |
Lehistan | Lehistan’a da Osmanlı Devleti önemli ödünler vermiş, Kazaklar üzerindeki egemenliklerini kaybetmişlerdi. Öte yandan da Kırım ve prenslikler tehdit altında kalmıştı. |
Karlofça Antlaşması Sonrası Osmanlı Devleti ve Konjonktürel İttifakları
Karlofça Antlaşması, Osmanlı Devleti için pek çok bakımdan yeni bir dönemi ifade ediyordu. Osmanlı Devleti ilk kez müzakere ederek bir antlaşma imzaladı. Daha önce barış koşullarını dikte ettiren Osmanlı Devleti masa başı diplomasisi ile tanıştı. Bu barış antlaşmasının imzalanması her şeyden önce Osmanlı Devleti’nin saldırıdan savunmaya geçmesini simgelemekteydi.
Karlofça Antlaşması’ndan sonra devlet idaresinde bürokratik unsurlar, askerî unsurlara göre daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Reis’ül küttab (dışişlerinden sorumlu divan üyesi) Mehmet Rami Efendi’nin hemen Karlofça’dan sonra sadrazamlığa getirildi.
Fransa, Osmanlı Devleti nezdinde giderek itibarını kaybetmeye başladı ve bu boşluğu İngiliz ve Hollandalılar doldurdu. Levant ticaretinde (Doğu Akdeniz ticareti) üstünlüğü elinde bulunduran Fransa, ticari faaliyetlerde büyük düşüşler yaşadı.
Resmen olmasa bile fiilen Osmanlı Devleti, Otuz Yıl Savaşları’ndan sonra yapılan Westphalia Barışı’yla (1648) gelişen Avrupa diplomatik kurallarına göre eşit bir statüde temsil edildi.
1.3. WESTPHALİA BARIŞI’NDAN MODERN DEVLETLER HUKUKUNA
Otuz Yıl Savaşları (1618-1648) Martin Luther’in öncülüğünü yaptığı reform hareketleri Mezhep Savaşları olarak da anılan Otuz Yıl Savaşları’nın başlamasına neden oldu. Birçok insan uzun süreli bu savaşlarda hayatını kaybetti. Westphalia (Vestfalya) Barışı ile bu savaşlar son buldu ve “hâkimiyet” kavramı bu süreçle yeniden tartışmaya açıldı. Bu gelişmeyle birlikte Roma-Vatikan merkezli birleşik Avrupa yerini ulusal devlet merkezli, parçalanmış bir Avrupa’ya bıraktı.
Otuz Yıl Savaşları Öncesi Avrupa’nın Genel Durumu
Reform hareketleri ile kilise eleştirilmeye başlandı. Eleştiriler beraberinde sosyal kurumların yeniden düzenlenmesi düşüncesini doğurdu. Bu durum Avrupa’nın siyasi ve sosyal dengesini temelden sarstı. Luther’in reformlarının amacı mezhep ya da ekol kurmak değildi. Luther’in düşünceleriyle açığa çıkan reform hareketlerinin siyasallaşması, Avrupa devletlerinin iç ve dış işlerindeki dengeyi bozdu. Fransa ve Almanya başta olmak üzere XVI. yüzyılın ortalarında Protestanlar ve Katolikler arasında birçok çatışma yaşandı. Bu çatışmaların merkezinde tek kral, tek din ve tek hukuk düşüncesi vardı.
Reform hareketleri ile kilise eleştirilmeye başlandı. Eleştiriler beraberinde sosyal kurumların yeniden düzenlenmesi düşüncesini doğurdu. Bu durum Avrupa’nın siyasi ve sosyal dengesini temelden sarstı. Luther’in reformlarının amacı mezhep ya da ekol kurmak değildi. Luther’in düşünceleriyle açığa çıkan reform hareketlerinin siyasallaşması, Avrupa devletlerinin iç ve dış işlerindeki dengeyi bozdu. Fransa ve Almanya başta olmak üzere XVI. yüzyılın ortalarında Protestanlar ve Katolikler arasında birçok çatışma yaşandı. Bu çatışmaların merkezinde tek kral, tek din ve tek hukuk düşüncesi vardı.
Fransa’da binlerce Kalvenist 1572’de kıyıma uğrarken Osmanlı Devleti Fransa’ya verilen kapitülasyonları kaldıracağını bildirerek olayları protesto etmiştir. İnalcık, 2014, s.43’ten düzenlenmiştir.
Otuz Yıl Savaşları’nın Sebepleri Avrupa’daki dinî kökenli mezhep savaşlarının sonuncusu kabul edilen Otuz Yıl Savaşları, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’na karşı Protestan Alman prenslerinin mücadelesi olarak başladı. Dinî sebeplerle başlayan savaşlarda, Habsburg ve Bourbon (Börbın) hanedanlarının siyasî mücadelesinin de rolü vardır. Augsburg (Ogsburg) Antlaşması, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nda, 1555 yılında Protestanlar ile Katolikler arasında imzalandı. Barış antlaşması ile yasaklanan kilise mallarının kamulaştırılmasına Protestan prensler tarafından devam edildi.
Taraflar | |
Protestan Birliği
Fransa, Danimarka, Bohemya, İsveç, Norveç,
Hollanda, İngiltere, Protestan Alman Prenslikleri | Katolik Birliği
Kutsal Roma Germen İmparatorluğu, İspanya,
Avusturya, Bavyera, Katolik Alman Prenslikleri |
Otuz Yıl Savaşları’nın Gelişimi
Katolik İspanya, Hollanda’yı işgal edip Batı Avrupa’da yayılmacı bir politika izledi. Avusturya Kralı Ferdinand, Protestanlara inanç özgürlüğü mahiyetindeki Augsburg Anlaşması’nı ihlal etti. Protestanların 1618’de Prag’da Ferdinand’ın danışmanlarını hükümet binasının camından aşağı attırması gibi olaylar Otuz Yıl Savaşları’nı tetikledi.
Katolik İspanya, Hollanda’yı işgal edip Batı Avrupa’da yayılmacı bir politika izledi. Avusturya Kralı Ferdinand, Protestanlara inanç özgürlüğü mahiyetindeki Augsburg Anlaşması’nı ihlal etti. Protestanların 1618’de Prag’da Ferdinand’ın danışmanlarını hükümet binasının camından aşağı attırması gibi olaylar Otuz Yıl Savaşları’nı tetikledi.
(1621) İspanya Kralı III. Philip, Protestan Kuzey Hollanda’ya karşı işgale başladı. Bu durum akabinde Protestanlar Hollanda, İngiltere, Danimarka, İsveç ve küçük Alman prenslikleriyle Katolik ittifakına karşı savaşa girdiler. Otuz Yıl Savaşları’ndaki en ilginç nokta ise koyu Katolik Fransa’nın Protestan ittifakını desteklemesi olmuştur.
Savaşın seyri 1631’e kadar Katoliklerin lehine gidiyordu, 1630’da İsveç’in de savaşa dâhil olması ve Ferdinand’ın İsveç kralına yenilmesiyle Protestanlar savaşı lehlerine çevirmeye başladı. 1635’te ise Fransa’nın İspanya’ya karşı savaşa girmesi ve 1640’ta Portekiz’in İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle İspanya ve Habsburg hızla çözüldü, 1648’de Katolik müttefikler ile Protestanlar arasında Westphalia Barışı imzalandı. Westphalia Barışı ile Avrupa halkına mezhep seçme özgürlüğü tanındı. Hollanda, İsviçre ve Portekiz gibi devletlerin bağımsızlığı kabul gördü. Modern devletler hukukunun temeli atıldı.
Westphalia Barışı’nın Sonuçları
Westphalia’da Protestanlık mezhebi Katolik mezhebine denk sayılarak ve Protestanlığın ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalara son nokta konuldu. Westphalia ile beraber Habsburg Hanedanı’nın itibarı zedelendi ve Almanya’da yerel hanedanlar öne çıktılar.
Westphalia’da Protestanlık mezhebi Katolik mezhebine denk sayılarak ve Protestanlığın ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalara son nokta konuldu. Westphalia ile beraber Habsburg Hanedanı’nın itibarı zedelendi ve Almanya’da yerel hanedanlar öne çıktılar.
Otuz Yıl Savaşları’nın bir başka neticesi de savaşın getirdiği felaketlerdi. 1648’de imzalanan Westphalia Barışı’yla birlikte Almanya yüzlerce küçük prensliğe bölündü. Otuz Yıl Savaşları neticesinde Almanya’nın nüfusu oldukça azaldı. Savaştan dolayı üretim durdu ve yıllar sonra bile ülke ekonomik darboğazdan kurtulamadı.
Fransa’nın bazı toprak kazançları da bulunmaktaydı. Fransa’da monarşi Westphalia’dan sonra iyice sağlamlaştı. XIX. yüzyıla kadar kıta Avrupası’ndaki en güçlü devlet ise Fransa oldu.
İsveç savaştan başarıyla çıktı. Hollanda’nın bağımsızlığı Westphalia ile onaylandı. Antlaşma ile İsviçre bağımsız oldu.
Alman İmparatorluğu gibi papalık da Westphalia’da darbe yedi. Papa antlaşmayı geçersiz saydıysa da Westphalia’yı imzalayan ülkeler de Papa’nın bu hükmünü geçersiz saydılar.
İngiltere Otuz Yıl Savaşları’na katılmadı. İngiltere ile rekabet hâlinde olan İspanya ise bu savaşta yenildi. İspanya yenildiği için sonuç İngiltere’nin lehine oldu. Otuz Yıl Savaşları sırasında en buhranlı dönemlerinden birini yaşayan Osmanlı Devleti savaşa doğrudan katılmamış ancak Osmanlı’ya bağlı Erdel Prensliği, İmparator Ferdinand’a karşı mücadele etmişti.
Westphalia, Protestanlığın Papa ve Katolikliğe karşı kazandığı zaferin adeta bir sembolüydü.Westphalia Barışı sıradan bir antlaşma metninin çok daha ötesindeydi. Bu metin, artık devletlerin daha seküler (dünyevi) bir düzlemde pozisyon aldığını, papalık makamının devletin hâkimiyet sahasına artık daha fazla karışamayacağına, devlet çıkarlarının savaşlarda birincil husus olduğuna işaret ediyordu.
Westphalia Antlaşması’nın Giriş Metni
“Bundan sonra Avrupa, kendi yasalarına göre hareket eden, kendi siyasal ve ekonomik çıkarlarını izleyen, serbestlik içinde ittifaklar kuran ve bozan, savaş ile barış arasında, güç dengesi kurallarına göre durum değiştiren, elçi gönderip kabul eden bağımsız ve özgür devletlerden oluşacaktır. Devletlerin üzerinde, onların ilişkilerini düzenleyen herhangi bir üstün otorite yoktur. Çıkar çatışmaları güç kullanarak çözümlenmektedir.” Sander, 1999, s.90’dan düzenlenmiştir.
“Bundan sonra Avrupa, kendi yasalarına göre hareket eden, kendi siyasal ve ekonomik çıkarlarını izleyen, serbestlik içinde ittifaklar kuran ve bozan, savaş ile barış arasında, güç dengesi kurallarına göre durum değiştiren, elçi gönderip kabul eden bağımsız ve özgür devletlerden oluşacaktır. Devletlerin üzerinde, onların ilişkilerini düzenleyen herhangi bir üstün otorite yoktur. Çıkar çatışmaları güç kullanarak çözümlenmektedir.” Sander, 1999, s.90’dan düzenlenmiştir.
XVII-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Ticaret
XVII ve XVIII. yüzyıllarda Osmanlı Devleti dış ticarette, deniz ve kara ticareti açısından diğer dünya devletlerine üstün gelmişti. XVIII. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nin dış ticaretinde Batı’nın üstünlüğü görülmekteydi. Osmanlı Devleti bu gelişmeler karşısında uluslararası ticaret şirketleriyle ortaklıklar kurarak devletin gücü azaldıkça yetkileri artan büyükelçilerden diplomatik destek alarak ticari varlığını korumaya çalıştı. Osmanlı Devleti kendi limanlarına yerleşmiş Batılı tüccarların kalıcı olmalarını sağlamak için onlara kapitülasyonlar tanıdı.
Yeni Çağ Avrupası’nın Küresel Güçleri
XV-XVI. yüzyıllarda Avrupa’da “Yeniden Doğuş (Rönesans)” adıyla anılan ve Orta Çağ düşüncesini sona erdiren bir devir başladı. Matbaanın icadı ve basım tekniğinin ıslahı bu gelişmeyi yaygınlaştırırken Portekiz ve İspanyollar’ın önderliğindeki büyük Coğrafi Keşifler, dünya hakkındaki o zamanlara kadar gelen yanlış ve kısıtlı bilgileri temelinden sarstı ve değiştirdi.
Dünyanın Portekiz ve İspanyol bloğuna ayrılması, geniş sömürge imparatorluklarının kurulması ve Coğrafi Keşifler Eski Dünya’nın bilinen ticaret yollarını (Baharat ve İpek Yolu) değiştirdi. Akdeniz ticareti ise 1869’da Süveyş Kanalı’nın açıldığı tarihe kadar bir durgunluk dönemi geçirdi.
İspanya ve Portekiz’in Denizcilik Faaliyetleri XVI. yüzyılın sonlarına doğru İber Yarımadası’nda İspanya, Portekiz’i zapt ederek siyasi bütünleşmeyi sağladı. İspanya ve Portekiz sömürge imparatorlukları ise uzun ömürlü olmadı.
İspanya ve Portekiz’in çok geniş topraklarına zamanla yeni sömürge devletleri olarak yükselen İngiltere ve Hollanda tarafından el konulmaya başlandı. İspanyol deniz gücü, İngiltere’ye karşı girişilen mücadelede ağır bir mağlubiyete uğradı
(1588).
İspanya ve Portekiz’in çok geniş topraklarına zamanla yeni sömürge devletleri olarak yükselen İngiltere ve Hollanda tarafından el konulmaya başlandı. İspanyol deniz gücü, İngiltere’ye karşı girişilen mücadelede ağır bir mağlubiyete uğradı
(1588).
Fransa Siyaseti ve Sömürgeciliği
Fransa, XVI. yüzyılda sanayi ve ticaretin, özellikle de deniz ticaretinin güçlenmesi ile deniz aşırı boyutlarda genişlemeye başladı. 1580’li yıllardan sonra sömürge politikasına hız verdi ve bu yolda büyük başarılar elde etti.
Fransa, İngiltere ile birlikte zamanla sömürge dünyasının en büyük isimleri hâline geldi. Fransa daha sonra da sömürgeci ülkeler arasında ilk defa Afrika Kıtası’na yönelen ülke oldu. Fransa’nın yayılmacı politikası, başta İngiltere olmak üzere Hollanda, İsveç ve İspanya’yı rahatsız etti. Fransa, Avrupa dışındaki sömürgelerinin pek çoğunu, rakibi ve takipçisi olan İngiltere’ye terk etti (1763).
İngiltere’nin Denizaşırı Güç Hâline Gelmesi
İngiltere, sadece Avrupa tarihinin değil, dünya tarihinin de seyrini değiştiren ve yönlendiren politika ve stratejilerin ilk uygulayıcısı oldu. İngiltere, başta Amerika Kıtası olmak üzere yeni keşfedilen bölgelere kendi halkını yerleştirdi.
Mali yönden Avrupa devletlerinin finans kaynağı durumuna geldi. Avrupa’da sürdürülen her savaş İngiltere için bir kazanç kapısı oldu. ngiltere, 1580’de Levant Company’i (Livınt Kampani-Doğu Akdeniz Ticaret Şirketi) kurdu.
Bu şirket, XVII. yüzyıldan itibaren ise neredeyse ticari bir tekel hâline dönüştü. Böylece İngiltere, doğudan batıya büyük bir coğrafyadaki kaynakları kontrol eden bir deniz imparatorluğu hâline geldi. Bu süreçte en önemli rakibi Hollanda oldu. İngiltere, 1714’te Cebelitarık’ı işgal ederek Fransa ve İspanya’nın deniz güçlerini etkisiz hâle getirdi.
Bu şirket, XVII. yüzyıldan itibaren ise neredeyse ticari bir tekel hâline dönüştü. Böylece İngiltere, doğudan batıya büyük bir coğrafyadaki kaynakları kontrol eden bir deniz imparatorluğu hâline geldi. Bu süreçte en önemli rakibi Hollanda oldu. İngiltere, 1714’te Cebelitarık’ı işgal ederek Fransa ve İspanya’nın deniz güçlerini etkisiz hâle getirdi.
XVIII. yüzyılın başlarında Avrupa deniz gücü denklemine Rusya da dâhil oldu. İngiltere, Rus deniz gücünü Baltık bölgesindeki İsveç hâkimiyetine karşı bir denge olarak düşündüğü için Rus gemilerine limanlarını açtı. İngiltere,
Fransa ile Yedi Yıl Savaşları’na (1756-1763) girerken hem Amerika Kıtası’nda hem de Hint Okyanusu’ndaki sömürgelerine kuvvet ayırmak zorunda kaldı.
Fransa ile Yedi Yıl Savaşları’na (1756-1763) girerken hem Amerika Kıtası’nda hem de Hint Okyanusu’ndaki sömürgelerine kuvvet ayırmak zorunda kaldı.
Hollanda’nın Sömürge İmparatorluğuna Dönüşümü
Westphalia Barışı (1648) ile İspanya, Hollanda’nın bağımsızlığını resmen tanıdı. Hollanda, XVII. yüzyılda ticaret ve gemiciliğin gelişmesiyle hızla zenginleşti. Avrupa ve dünya siyasetinde etkili olmaya başladı. 1602 yılında kurulan Birleşik Doğu Hindistan Şirketi ile kısa sürede baharat, tekstil ürünleri, kahve, çay, tütün, kereste, demir, bakır, altın, gümüş, porselen ve boya gibi birçok ürünün ticaretini yaptı.
XVII. yüzyılda birçok sömürgeye sahip olan Hollanda, kıtalar arası deniz ticaretini elinde tuttuğu için dünya ekonomisinin en güçlü devletlerinden biri oldu. Hollandalı tekne sahipleri Avrupa teknelerinin yarısına hâkim olarak dünya deniz taşımacılığının büyük kısmını ele geçirip bütün Avrupa’nın ticaret aracıları hâline geldi.
1795’ten 1815’e kadar Fransız istilâsına maruz kalan Hollanda, elindeki teknelerin çoğunu kaybetti ve kolonilerinin önemli bir bölümünü de Uzak Doğu’daki ticari rantı paylaşmak istemediği İngilizlere kaptırdı.
Rusya’nın Açık Denizlere Açılması
XVIII. yüzyılın başlarında tahta çıkan Çar I. Petro’dan itibaren sıcak denizlere çıkma ve dünya ticaretinde söz sahibi olma politikasını prensip edinen Rusya, kendisine yayılma alanı olarak Osmanlı coğrafyasını seçti. Zaman zaman bu amacını gerçekleştirmeye çok yaklaşan Rusya, karşısında menfaatleri gereğince Osmanlı Devleti’ni destekleyen İngiltere ve Fransa’yı buldu. Rus Çar’ı I. Petro’nun (Görsel 1.13) bir diğer hedefi de Balkanlar’daki Slavları kendine bağlamak oldu (Panslavizm). Bu hedefini gerçekleştirebilmek için Osmanlı Devleti ve Avusturya ile mücadeleden geri durmadı. Panslavizm ile ulaşmak istediği bir diğer stratejik planı da Balkanlar üzerinden Ege ve Akdeniz’e açılmaktı.
1736’da Azak Denizi Rusya’nın kontrolüne geçti. Rus donanması 1770’de İngilizlerden aldığı destekle Avrupa’nın çevresinden dolaşıp Sakız Adası’nın karşısındaki Çeşme’de Türk donanmasını yaktı. Rusya, 1774’te Karadeniz üzerinde
hâkimiyet kurup 1783’te de Kırım’ı resmen topraklarına kattı. Osmanlı Devleti 1792 Yaş Antlaşması ile Kırım’ın Rusya’ya ait olduğunu kabul etti.
hâkimiyet kurup 1783’te de Kırım’ı resmen topraklarına kattı. Osmanlı Devleti 1792 Yaş Antlaşması ile Kırım’ın Rusya’ya ait olduğunu kabul etti.
Yeni Çağ’da İtalya
İtalya, Akdeniz’e hâkim stratejik konumu ve XV. yüzyılda Rönesans Hareketi’ni başlatmasıyla Katolik dünyasının merkezî ve Eski Roma Medeniyeti’nin mirasçısıdır. Ekonomisi genelde deniz ticaretine dayanan İtalya, Coğrafi Keşifler sonrası uluslararası ticaretin Akdeniz’den çok okyanuslara taşınmasıyla XVII. yüzyılda uzun bir durgunluk dönemine girdi. Avrupa’nın en gelişmiş yarımadası olan İtalya’nın eski ihtişamından geriye bir şey kalmadı. Bu durumu fırsat bilen İspanyollar Güney İtalya’yı egemenlikleri altına aldılar.
XVII. yüzyıl sonlarına doğru İspanya, Veraset Savaşı’yla (1700-1713) gücünü yitirince İtalya üzerindeki hâkimiyeti sona erdi. Daha sonra İspanya’nın yerini Avusturya aldı. Avusturyalılar 1707’de Napoli’yi, Sardinya’yı, Sicilya’yı aldı. Bununla birlikte Kuzey Batı İtalya’da yer alan Savona Dükalığı 1720’de Sardinya Krallığı hâline geldi.
Denizlerde Hâkimiyetten Tabiiyete
Osmanlı Devleti’nin Karadeniz Hâkimiyetinin Zayıflama Süreci
Osmanlı Devleti, XV. yüzyılda Karadeniz’de; XVI. yüzyılda ise Akdeniz’de hâkimiyetini tesis etmişti. Osmanlı Devleti’nin Karadeniz ve Boğazlar’da hâkimiyetini tek taraflı olarak kullanması “Boğazlar’ın Kapalılığı İlkesi” şeklinde nitelendirilmişti. Osmanlı Devleti bu kural gereğince Karadeniz’de sadece imtiyaz tanıdığı ülkelerin ticari gemilerinin dolaşmasına izin verdi. Venedik, Fransa, İngiltere ve Hollanda elde ettikleri imtiyazlarla bu izne sahiptiler.
Osmanlı Devleti’nin zayıflamasındaki en önemli dış etkenlerden biri de Rusya’nın Çar I. Petro (1682-1725) liderliğinde güçlü bir tehdit unsuru hâline gelmesiydi. 1700 yılında Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan İstanbul Antlaşması ile Azak Kalesi Rusya’ya bırakılmıştı. Böylece Rusya Karadeniz’e açılmak için sağlam bir üs edinmişti.
Rusya, Karadeniz’de ilk olarak serbest ticaret hakkını 1720 tarihinde elde etti. Rus tüccarların Karadeniz’deki statüleri 1739 tarihli Belgrad Antlaşması ile belirlendi. Bu antlaşmaya göre, Rusya Karadeniz’de gemi bulundurmayacak ancak Rus tüccarları Osmanlı Devleti’nin gemileriyle ticaret yapabilecekti.
1770’te Çeşme’de demirli hâlde bulunan donanmanın Rusya tarafından yakılması Osmanlı Devleti için büyük bir felaket oldu. Osmanlı donanması imha edilince, Karadeniz’den uzak tutulmaya çalışılan Rusların Baltık donanması Akdeniz’deki Osmanlı güvenliği için büyük bir tehdit unsuru hâline geldi.
Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 1768’de başlayan Kırım ve Karadeniz hâkimiyeti mücadeleleri iki devlet arasında 1774 tarihinde imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile son buldu. Rusya, 1783’te Kırım’ı işgal ederek
topraklarına kattı. Osmanlı Devleti 1787’de Kırım’ın geri alınması için Rusya’ya savaş ilan etti ancak eş zamanlı Avusturya’nın da Osmanlı Devleti’ne saldırısı iki cephede savaşılmasını zorlaştırdı.
1792 tarihinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında Yaş Antlaşması imzalandı. Yaş Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti Kırım’ın Rusya’ya ait olduğunu resmen kabul etti. Bu durum aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin Karadeniz hâkimiyetinin zayıfladığının göstergesi oldu.
topraklarına kattı. Osmanlı Devleti 1787’de Kırım’ın geri alınması için Rusya’ya savaş ilan etti ancak eş zamanlı Avusturya’nın da Osmanlı Devleti’ne saldırısı iki cephede savaşılmasını zorlaştırdı.
1792 tarihinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında Yaş Antlaşması imzalandı. Yaş Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti Kırım’ın Rusya’ya ait olduğunu resmen kabul etti. Bu durum aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin Karadeniz hâkimiyetinin zayıfladığının göstergesi oldu.
Osmanlı Devleti’nin Akdeniz Hâkimiyetinin Zayıflama Süreci
Yavuz Sultan Selim Dönemi’nde Doğu Akdeniz kıyıları, Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde Afrika kıyıları, II. Selim Dönemi’nde Kıbrıs Adası, III. Murat Dönemi’nde Atlas Okyanusu’na dayanan Batı Akdeniz kıyıları, IV. Mehmet Dönemi’nde ise Girit’in alınmasıyla Akdeniz Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine girdi.
Ümit Burnu’nun keşfi Baharat Yolu’nun ticari önemini azalttı. Diğer taraftan Amerika’nın keşfi ve diğer keşifler zinciriyle Avrupa ülkeleri yönünü batıya veya farklı alternatif ticaret yollarına çevirdi. Bu durum Akdeniz’in uluslararası ticari bölge
olma özelliğini kaybetmesine sebep olurken paralelinde de Osmanlı Devleti’nin bu sulardaki varlığını ve hâkimiyetini önemsizleştirdi.
olma özelliğini kaybetmesine sebep olurken paralelinde de Osmanlı Devleti’nin bu sulardaki varlığını ve hâkimiyetini önemsizleştirdi.
Deniz ticaretini canlı tutmak isteyen Osmanlı Devleti, Avrupalı devletlere kapitülasyonlar verdi. Bu durum Akdeniz ve Karadeniz’deki ticaretin yabancı devletlerin tekeline girmesine sebep oldu.
Deniz ticaretini canlı tutmak isteyen Osmanlı Devleti, Avrupalı devletlere kapitülasyonlar verdi. Bu durum Akdeniz ve Karadeniz’deki ticaretin yabancı devletlerin tekeline girmesine sebep oldu. Devletler arasındaki antlaşma şartlarına uymayan bu izinli korsanlar, tarafsız bir bölgede düşman veya tarafsız bir devletin gemilerine el koyarak uluslararası hukuku ihlal etti ancak Osmanlı Devleti, bu tür ihlalleri yapan izinli korsanları yakaladığında korsanlık iznini gösteren
belgelerinin mevcut olması durumunda onları tutuklamadı. Sadece el konulan gemilerin iadesini sağladı. Yine de bu durum Osmanlı sularındaki ticareti olumsuz etkiledi. Osmanlı Devleti, bu korsanlara mütekabiliyet (karşılıklılık) ilkesi çerçevesinde diğer devletlerin uyguladığı hukuku uyguladı. Tüm yaptırım ve tedbirlere rağmen izinli korsan saldırılarının önlenememesi bu tarihlerde Osmanlı Devleti’nin kendi sularına hâkim olamadığının bir göstergesidir.
belgelerinin mevcut olması durumunda onları tutuklamadı. Sadece el konulan gemilerin iadesini sağladı. Yine de bu durum Osmanlı sularındaki ticareti olumsuz etkiledi. Osmanlı Devleti, bu korsanlara mütekabiliyet (karşılıklılık) ilkesi çerçevesinde diğer devletlerin uyguladığı hukuku uyguladı. Tüm yaptırım ve tedbirlere rağmen izinli korsan saldırılarının önlenememesi bu tarihlerde Osmanlı Devleti’nin kendi sularına hâkim olamadığının bir göstergesidir.
Osmanlı Donanmasında Revizyon

Osmanlı Devleti donanmada esasen Venedik gemi inşa tekniğini uygulamasına rağmen özellikle 1534’te Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa ile kendi bilgi ve becerileriyle Osmanlı
Devleti’ne has gemi inşa etme ve donanma oluşturma yoluna gitti. XVII. yüzyılın ortalarına kadar devam eden süreçte kürekle hareket edip yelkeni yardımcı olarak kullanan, donanmanın bel kemiğini oluşturan çektiri sınıfı gemiler yerini büyük yelkenli kalyon gemilerine bıraktı.
Devleti’ne has gemi inşa etme ve donanma oluşturma yoluna gitti. XVII. yüzyılın ortalarına kadar devam eden süreçte kürekle hareket edip yelkeni yardımcı olarak kullanan, donanmanın bel kemiğini oluşturan çektiri sınıfı gemiler yerini büyük yelkenli kalyon gemilerine bıraktı.
Kürek Gücünden Rüzgâr Gücüne Geçiş
Osmanlı Devleti donanmada Barbaros (Kızıl Sakal) Hayrettin Paşa Modeli’ni XVII. yüzyılın ortalarından itibaren terk ederek dönemin revaçta olan kalyon modeline geçiş yaptı.
Venediklilerin gerek Girit savunmasında gerekse Çanakkale Boğazı ablukasında kalyonları kullanması Osmanlı Devleti’nde “kalyona kalyonla karşılık verilmesi” anlayışını zorunlu kıldı.
1685-1699 yılları arasında kalyonlar ile girilen deniz mücadelelerinde elde edilen başarılar, kara mağlubiyetlerinden dolayı arka planda kaldı. Bahriye Kanunnamesi (1701) ile kalyon üretimine hız verilmiş, kalyonlar ebat olarak büyütülmüş ve geliştirilmiştir.
1.5. 1700-1774 YILLARI ARASINDAKİ SİYASİ GELİŞMELER

Osmanlı Devleti, II. Viyana Kuşatması’ndaki başarısızlık, Kutsal İttifak ile yıllarca süren savaşlar, Karlofça (1699) ve İstanbul antlaşmalarının (1700) ağır etkisini üzerinden atabilmek için bir dizi diplomatik ve askerî faaliyetlerde bulundu. Bu çerçevede Rusya, Avusturya, Venedik ve Doğu’da da İran ile mücadele etti ancak bu süreçte Edirne Olayı ile yeni bir iç karışıklık dönemine de girdi.
1703 yılında çıkan isyanla İstanbul’da idareyi ele alan isyancılar Edirne’ye gelerek II. Mustafa’yı tahttan indirip yerine kardeşi III. Ahmet’i geçirdi.
III. Ahmet İsveç Kralı’nın Osmanlı Devleti’ne sığınmasını hatta İsveç-Rus mücadelesinde Kırım’ın taraf olmasını barış sürecinin bozulmaması için tasvip etmedi. Nitekim Çar I. Petro’nun saldırgan ve yayılmacı politikasının sonucu olarak İsveç ordusunu takip eden Rus kuvvetleri sınırı geçerek Osmanlı topraklarına girdi. Bu durum 1700’lü yıllardan beri süren barış sürecinin bozulmasına sebep oldu. Osmanlı Devleti’nin barış yanlısı tavrına karşılık Çar I. Petro, Osmanlı Devleti’ne karşı düşmanca bir tutum izledi.
Kırım Hanı Devlet Giray Han, Rusya’ya güvenilmemesini, eğer Kırım elden çıkarsa Rumeli’nin elden çıkacağını ve asıl hedefin İstanbul olduğunu padişaha bildirdi. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa komutasında Rusya üzerine sefere çıktı. 1711 yılında Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu ile Kırım kuvvetlerinin Prut Irmağı kıyısındaki hücumları karşısında direnemeyen Çar I. Petro ve ordusu kısa sürede kuşatıldı. Bunun üzerine zor durumda kalan Çar I. Petro barış istedi. Prut Antlaşması’yla (1711) Rusya, Azak Kalesi’ni Osmanlı Devleti’ne geri verdi ve İstanbul’da elçi bulundurma hakkından vazgeçti. Aynı antlaşmayla Rusya, Lehistan’ın iç işlerine karışmayacağını ve Demirbaş Şarl’ın ülkesine serbestçe dönmesine izin vereceğini kabul etti.
Prut Zaferi, Karlofça Antlaşması’ndan sonra Osmanlı Devleti için eski güçlü devrine yeniden dönme umudunu doğurdu. Bu zafer Rusya’nın Karadeniz’e ve Balkanlar’a inme politikasını bir süre de olsa engelledi. Çar I. Petro, ordusunu Prut bataklıklarından kurtarmakla diplomatik bir zafer kazandı. Bu sayede İsveç’e karşı üstünlüğünü devam ettirdi. Prut’tan sonra Rus ordusu yönünü Kafkaslar’a, Azerbaycan’a, İran’a ve Türkistan’a çevirdi.
Osmanlı-Venedik-Avusturya İlişkileri
XVII. yüzyılın sonlarına doğru art arda aldığı mağlubiyetlerin Osmanlı Devleti’ne verdiği ağırlık Rusya ile yaptığı Prut Savaşı (1711) ile az da olsa hafifledi ancak bu tarihlerde Venedik, Karlofça Antlaşması’na aykırı olarak Akdeniz’deki Osmanlı ticaret gemilerine zarar vermeye başladı. Diğer taraftan bir Balkan topluluğu olan Karadağlıları Osmanlı Devleti’ne karşı isyana teşvik edince Osmanlı Devleti, 1715 yılında Venedik’e savaş ilan etti. Osmanlı donanması üç aylık bir
süre içinde Venedik’in eline geçmiş olan Mora Yarımadası’nı geri aldı.
XVII. yüzyılın sonlarına doğru art arda aldığı mağlubiyetlerin Osmanlı Devleti’ne verdiği ağırlık Rusya ile yaptığı Prut Savaşı (1711) ile az da olsa hafifledi ancak bu tarihlerde Venedik, Karlofça Antlaşması’na aykırı olarak Akdeniz’deki Osmanlı ticaret gemilerine zarar vermeye başladı. Diğer taraftan bir Balkan topluluğu olan Karadağlıları Osmanlı Devleti’ne karşı isyana teşvik edince Osmanlı Devleti, 1715 yılında Venedik’e savaş ilan etti. Osmanlı donanması üç aylık bir
süre içinde Venedik’in eline geçmiş olan Mora Yarımadası’nı geri aldı.
Venedik ile savaş devam ederken eş zamanlı olarak Avusturya ile de savaşılması Osmanlı Devleti’ni zor durumda bıraktı. Osmanlı ordusunu ikiye böldü, bir kısmı Korfu Adası üzerine Venedik donanması ile mücadele ederken diğer kısmı da Petervaradin’de Avusturya ordusu ile mücadele etti. Osmanlı ordusunun Petervaradin cephesinde başarısız olması üzerine Korfu Adası kuşatması kaldırıldı.
Avusturya, Petervaradin Muharebesi’nde başarılı olmasından cesaretlenerek Osmanlı topraklarında hızla ilerledi, Macaristan, Temeşvar ve Belgrad’ı ele geçirdi. Kapitülasyonlar nedeniyle Osmanlı topraklarında çıkarları bulunan İngiltere ve Hollanda, Avusturya’nın ilerleyişini kaygı ile izledi. İngiltere ve Hollanda’nın arabuluculuğu ile Avusturya ve Osmanlı Devleti arasında 1718’de Pasarofça Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmanın dışında aynı sene Venedik ile bir de ticaret antlaşması imzalandı.
Osmanlı-Safevi İlişkileri
İran’ın iç karışıklıklar nedeniyle parçalanma sürecine girmesinden yararlanmak isteyen Rus Çarı I. Petro harekete geçerek Hazar Denizi’nin batı kıyılarındaki Derbent ve Bakü’yü işgal etti. Doğu sınırındaki Rus tehlikesi ve İran’da şah olan II. Tahmasb’ın da Osmanlı Devleti’nden yardım istemesi üzerine sefere çıkıldı.
Osmanlı Devleti 1723 yılında da mezhepsel baskıdan dolayı kendisinden yardım isteyen grupları himaye etmek ve İran topraklarının bütünüyle Rusya’nın eline geçmesini önlemek üzere harekete geçmişti. Kafkasya’ya kadar ilerleyen Osmanlı ordusu ile Rus ordusu karşı karşıya geldi. İki ülke arasındaki gergin ortam, Fransa tarafından giderildi ve Osmanlı Devleti ile Rusya arasında İstanbul Antlaşması (1724) imzalandı. Bu antlaşma ile İran’ın kuzeydeki toprakları
Osmanlı ve Rusya arasında paylaşıldı.
Osmanlı ve Rusya arasında paylaşıldı.
İran topraklarını Osmanlı Devleti ile Rusya arasında paylaştıran İstanbul Antlaşması (1724), Safeviler tarafından tepkiyle karşılandı. Bölgede Osmanlı Devleti’ne karşı Kartli ve Karabağ Ermeni isyanları çıktı fakat Osmanlı Devleti tarafından
bu iki isyan bastırıldı.
bu iki isyan bastırıldı.
1725’te Osmanlı Devleti ile İran arasında cereyan eden siyasi gerginlik bir yıl sonra savaşa dönüştü. Safeviler güçlü bir orduyla Gence ve çevresini Osmanlılardan almak üzere harekete geçti. Osmanlı kuvvetleri 1731’de Hamedan yakınlarındaki Kurucan mevkiinde Safevî kuvvetlerini bozguna uğrattı. 1732’de imzalanan Ahmet Paşa Antlaşması ile Aras Nehri’nin kuzeyindeki Azerbaycan toprakları Osmanlılara kalırken Tebriz, Kirmanşah, Hamedan ve Luristan
İran’a bırakıldı. Nadir, Şah Tahmasb’ı 1732’de tahttan indirerek oğlu Abbas’ı tahta çıkardı ve kendisi de naipliğini üstlenerek bütün devlet işlerini ele aldı. Nadir Han 1733’te Bağdat Seferi’ne çıktı ve Osmanlı kuvvetlerini mağlup ederek Kerkük, Necef ve Kerbela’yı ele geçirdi. Bağdat’ı kuşattı ama alamadan Isfahan’a döndü. Azerbaycan topraklarına girerek Şirvan ve Gence’yi ele geçirip Kars’ı muhasara altına aldı. Arpaçay Muharebesi’nde (1735) Osmanlı kuvvetleri
mağlup oldu. Revan, Tiflis ve Gence Nadir Han’ın eline geçti. Bu gelişmenin ardından Şah III. Abbas’ı tahttan indirdi. Kendisini İran Şahı ilan ettiren Nadir Han adına hutbe okutup, sikke kestirip hanedanlığını kurdu. Böylece Safevi Devleti son bulup yerine Afşar Hanedanlığı kuruldu. Osmanlı Devleti ile İran arasında uzun süren mücadelelerden herhangi bir sonuç alınamaması üzerine 1746 yılında iki devlet arasında Kasr-ı Şirin Antlaşması şartlarını içeren Kerden Antlaşması
imzalandı.
İran’a bırakıldı. Nadir, Şah Tahmasb’ı 1732’de tahttan indirerek oğlu Abbas’ı tahta çıkardı ve kendisi de naipliğini üstlenerek bütün devlet işlerini ele aldı. Nadir Han 1733’te Bağdat Seferi’ne çıktı ve Osmanlı kuvvetlerini mağlup ederek Kerkük, Necef ve Kerbela’yı ele geçirdi. Bağdat’ı kuşattı ama alamadan Isfahan’a döndü. Azerbaycan topraklarına girerek Şirvan ve Gence’yi ele geçirip Kars’ı muhasara altına aldı. Arpaçay Muharebesi’nde (1735) Osmanlı kuvvetleri
mağlup oldu. Revan, Tiflis ve Gence Nadir Han’ın eline geçti. Bu gelişmenin ardından Şah III. Abbas’ı tahttan indirdi. Kendisini İran Şahı ilan ettiren Nadir Han adına hutbe okutup, sikke kestirip hanedanlığını kurdu. Böylece Safevi Devleti son bulup yerine Afşar Hanedanlığı kuruldu. Osmanlı Devleti ile İran arasında uzun süren mücadelelerden herhangi bir sonuç alınamaması üzerine 1746 yılında iki devlet arasında Kasr-ı Şirin Antlaşması şartlarını içeren Kerden Antlaşması
imzalandı.
1768-1774 yılları arası Osmanlı-Rus Mücadelesi ve Etkileri
Osmanlı Devleti ve Rusya arasında Karadeniz ve Kırım’ın hâkimiyetinden dolayı 1768-1774 yılları arasında yaşanan kara ve deniz savaşları Osmanlı Devleti’nin ağır mağlubiyeti ile sonuçlandı. Bu mağlubiyetin nihayetinde Osmanlı Devleti için hayati önem arz eden ağır maddeler içeren 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı.
Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım bağımsız oldu ve sadece halkı dinî bakımdan halifeye bağlandı.Rus gemilerinin iki ülkenin topraklarını çevreleyen denizlerde serbestçe dolaşması kabul edildi. Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş tazminatı ödedi. Rusya, gerekli gördüğü Osmanlı Devleti yerleşim birimlerinde konsolosluklar açıp kapitülasyonlardan yararlanma hakkı elde etti.
Kaynakça: AÖF
Yorumlar
Yorum Gönder